Evrim teorisi, canlıların zaman içinde değişim ve doğal seçilim yoluyla farklı türlere dönüştüğünü öne sürer. Ancak bu teori, her konuda ciddi açmazlarla karşı karşıyadır. Bunlardan biri de içgüdülerin kökenidir.
Evrim Teorisinin Açmazlarından: İçgüdü
Evrim teorisine göre, canlılardaki tüm davranışlar, rastgele mutasyonlar ve doğal seçilimle açıklanmalıdır. Ama tabi ki bu bilimsel ve doğru bir açıklama değildir. Sadece bir inanıştır. Yani bir davranış, canlıya avantaj sağlıyorsa, bu davranışı ortaya çıkaran genetik değişiklikler nesilden nesile aktarılma iddiası bir zırvalıktır. Bir davranış kalıbı nesilden nesile genetik yoluyla aktarılmaz. Adına içgüdüsel davranışlar mekanizmalarının evrimsel düşünce ile bilimsel bir açıklaması yoktur.
Örneğin, arıların petek yapma sanatı, örümceklerin ağ örme şekilleri, kuşların göç yollarını hiç şaşırmadan bulmaları veya bazı böceklerin yumurtalarını başka türlerin yuvalarına bırakıp yavrularını hiç görmeden büyütmeleri gibi davranışlar, tamamen bilgiye dayalı ve kusursuz bir şekilde gerçekleşir. Bu davranışların her biri, ilk andan itibaren eksiksiz ve doğru şekilde yapılmak zorundadır; aksi halde canlı hayatta kalamaz veya neslini sürdüremez.
Bebeklerde gözlemlenen içgüdüler de, evrim teorisinin açıklamakta zorlandığı alanlardan biridir. Çünkü bu davranışlar henüz deneyim kazanmamış, öğrenmemiş, iletişim kurmamış bir canlıda doğuştan hazır bir şekilde bulunmaktadır. Aşağıda, bilimsel olarak tanımlanmış ve araştırmalara konu olmuş başlıca bebek içgüdülerini örnekleriyle veriyorum:
Bebeklerde Gözlemlenen Temel İçgüdüsel Davranışlar

1. Emme Refleksi (Sucking Reflex)
Doğumdan hemen sonra bebek, dudağına ya da damağına dokunulduğunda otomatik olarak emme davranışı gösterir. Bu refleks hem hayatta kalması hem de beslenmesi açısından kritik önemdedir.
📌 Kaynak: Hamosh, M. (1996). “Breast-feeding and the working mother.” Pediatrics, 98(4), 690–693.
2. Arama Refleksi (Rooting Reflex)
Yanaklarına dokunulduğunda başını o yöne çevirip ağzını açmasıdır. Bebek bu şekilde memeyi bulur. Emme refleksiyle birlikte çalışır.
📌 Kaynak: Blass, E. M., & Teicher, M. H. (1980). “Suckling.” Science, 210(4465), 15–22.
3. Yakalama Refleksi (Palmar Grasp Reflex)
Bebeğin avucuna bir nesne konulduğunda parmaklarıyla sıkıca kavrar. Bu refleksin, primat atalarının kıllarına tutunma yetisine dayandığı ileri sürülmektedir.
📌 Kaynak: Robinson, S. R., & Kleven, G. A. (2005). “Learning to hold on: the ontogeny of prenatal grasp reflexes.” Developmental Psychobiology, 47(1), 23–29.
4. Moro Refleksi (İrkilme Refleksi / Startle Reflex)
Bebek ani bir ses ya da düşme hissi yaşadığında kollarını açar, geriye doğru sallar ve sonra kollarını geri toplar. Hayatta kalma mekanizması olarak değerlendirilir.
📌 Kaynak: Prechtl, H. F. R. (1977). The neurological examination of the full-term newborn infant. Clinics in Developmental Medicine.
5. Yüzme Refleksi (Swimming Reflex)
Doğumdan kısa süre sonra suya konulan bebekler otomatik olarak yüzme benzeri hareketler yapar ve nefeslerini tutar. Bu davranış 4–6 ay içinde kaybolur.
📌 Kaynak: McGraw, M. B. (1939). “Swimming behavior of the human infant.” The Journal of Pediatrics, 15(4), 485–490.
6. Yutma Refleksi (Swallowing Reflex)
Bebek ağzına gelen sıvıyı otomatik olarak yutar. Bu, emme ve arama refleksleriyle entegre çalışır ve hayati işlevdir.
7. Bebek Gülümsemesi (Refleksif Gülümseme)
Yenidoğanlarda özellikle uykuda ya da gaz çıkartırken ortaya çıkan refleksif gülümseme, duygusal değil, içgüdüseldir. Sosyal gülümsemeden farklıdır.
📌 Kaynak: Emde, R. N., & Harmon, R. J. (1972). “The development of affect.” Psychiatric Clinics of North America, 6(3), 505–528.
Evrimcilerin İçgüdüleri Açıklayamıyor
Bu davranışların evrimsel süreçte tek tek ve tesadüfi mutasyonlarla nasıl adım adım gelişmiş olabileceği açıklayamaz ya da yaptıkları açıklamalar ya çocukça ya da bir masaldır. Çünkü içgüdüler:
- Her biri doğumda eksiksiz ve işlevsel olmalıdır. (Örneğin emme refleksi olmayan bir bebek beslenemez ve hayatta kalamaz.)
- Çoğu davranış birden fazla refleksin senkronize çalışmasına dayanır. (Arama + emme + yutma refleksi olmadan meme emilemez.)
- İçgüdüler türler arasında benzerlik gösterse de, bireysel deneyimden bağımsız olarak ortaya çıkar. (Tüm sağlıklı bebeklerde görülür, öğrenme gerektirmez.)
Evrim teorisinin temel prensiplerinden biri, karmaşık yapıların basit yapıların birikimiyle ve doğal seçilim yoluyla zamanla ortaya çıkmasıdır. Ancak bebeklerdeki bu doğuştan reflekslerin, yarı gelişmiş hâllerinde işlevsiz olmaları, ara formlar için adaptif değer taşımamaları anlamına gelir. Bu da Darwinci süreçlerin bu tür davranışları açıklamada yetersiz kalmasına yol açmaktadır (Behe, 1996).
Bebeklerdeki içgüdüler, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda metodolojik bir soruya işaret eder: Bu kadar erken, bu kadar koordineli ve hayati davranışlar nasıl ve ne zaman ortaya çıkmıştır?
Bu soruya verilecek cevaplar yalnızca evrim teorisinin değil, davranış bilimlerinin, genetik teorilerin ve epistemolojinin de sınırlarını zorlamaktadır. Cevap ise bellidir. Yaratılış.
Evrimciler, bu tür davranışların zaman içinde, küçük değişikliklerle evrimleştiğini iddia ederler. Ancak bu iddia, pratikte birçok mantıksal ve biyolojik açmaz içerir:
1. Kademeli Gelişim Problemi: İçgüdüsel bir davranışın işe yarayabilmesi için, baştan sona eksiksiz olması gerekir. Örneğin, bir arının peteği kusursuz altıgenler halinde yapabilmesi için, bu davranışın her aşamasını bilmesi gerekir. Yarıda kalan veya eksik yapılan bir davranış, canlının hayatta kalmasına veya avantaj elde etmesine yardımcı olmaz. Dolayısıyla, “aşama aşama gelişim” modeli burada işlemez.
2. Bilgi Kaynağı Problemi: İçgüdüsel davranışlar, genetik bilgiye dayanır. Ancak bu bilgi, rastgele mutasyonlarla nasıl oluşmuştur? Örneğin, bir kuşun binlerce kilometre uzaklıktaki bir noktayı hedef alarak göç etmesi için, harita bilgisine ve yön bulma yeteneğine sahip olması gerekir. Bu kadar detaylı ve kusursuz bilgi, tesadüfi genetik değişikliklerle açıklanamaz.
3. İlk Birey Problemi: İçgüdüsel davranışın ilk defa ortaya çıktığı bireyde, bu davranış tam ve eksiksiz olmalıdır. Aksi halde, bu davranışın avantaj sağlaması ve nesilden nesile aktarılması mümkün değildir. Yani, “yarım yamalak” bir içgüdü, canlıya fayda sağlamaz; hatta çoğu zaman zarar verir.
4. Taklit ve Öğrenme ile Açıklanamama: Evrimciler bazen, içgüdülerin öğrenme veya taklit yoluyla kazanıldığını öne sürerler. Ancak birçok içgüdüsel davranış, canlının ilk denemesinde, hiçbir eğitim veya gözlem olmadan gerçekleşir. Örneğin, yeni doğan bir deniz kaplumbağası, yumurtadan çıkar çıkmaz denize doğru yönelir. Bu davranışı ona kimse öğretmemiştir.
Gerçek Açıklama
İçgüdüsel davranışların kökeni, canlıların genetik programlarında yer alan özel bir bilgiyle ilgilidir. Bu bilgi, her canlının ihtiyacına göre, en uygun şekilde yerleştirilmiştir. Bu tür davranışların, rastgele mutasyonlar ve doğal seçilimle açıklanması imkânsızdır. Canlılardaki içgüdüler, onların varoluş amaçlarına ve ihtiyaçlarına göre özel olarak programlanmıştır. Bu, doğadaki düzenin ve canlılardaki mükemmel davranışların, bilinçli bir plan ve irade ile var edildiğini gösterir.
Sonuç olarak, evrim teorisi, içgüdüsel davranışların kökenini açıklamada yetersiz kalır. Bu davranışlar, canlıların tesadüflerle değil, üstün bir akıl ve irade ile yaratıldıklarının açık bir delilidir.
Views: 3




















