“Aynen, Sıkıntı Yok, Eyvallah, Ne Alaka, Yani” Diyerek Yaşamak: Kelime Fakirliği ve Anlam Yoksunluğu Üzerine

Günümüz şehir yaşamında veya dijital sokaklarda, insanların sıklıkla yalnızca birkaç kelimeye indirgenmiş bir söz dağarcığıyla iletişim kurduğuna şahit oluyoruz. “Aynen”, “sıkıntı yok”, “eyvallah”, “ne alaka” ve “yani” gibi kelimelerle hayatı anlamaya, anlatmaya ve idare etmeye çalışan bu bireylerin varlığı, sadece dilsel değil, aynı zamanda zihinsel, toplumsal ve politik bir sorunu da ortaya koyuyor. Bu yazıda, bu dar kelime kullanımının neden bir mesele olduğunu üç farklı boyutuyla tartışmak istiyorum.

1. Kelime Dağarcığı, Kavramsal Dünya ve Bilişsel Kapasite

Dil, insan zihninin dışa açılan penceresidir. Ne kadar çok kelime biliyorsak, o kadar çok şeyi düşünebiliriz; o kadar çok kavrama ulaşabiliriz. Bilişsel psikoloji alanındaki çalışmalara göre, kelime dağarcığı ile kavramsal düşünce arasında doğrudan bir bağ vardır. George Orwell’in 1984 adlı distopyasında bu düşünce çok daha ileri götürülür: totaliter rejimin resmi dili olan “Yeni Konuş” (Newspeak), insanların belirli düşünceleri üretmesini imkânsız hale getirecek şekilde kurgulanmıştır. Mesela “özgürlük” kelimesi sözlükten çıkarıldığında, özgürlüğü düşünmek bile imkânsızlaşır. Orwell’in bu kurgusal dili, aslında çok gerçek bir tehdidi yansıtır: kelime yoksulluğu düşünce yoksulluğuna yol açar.

Bu noktada, günde yalnızca birkaç kelimeyle iletişim kuran bireylerin zihin dünyalarının da sınırlı olduğunu, soyut kavramlara dair algılarının gelişmemiş olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Bir insan “adalet”, “hak”, “özgürlük” gibi kavramlara dilinde yer açmadıkça, bunların eksikliğini fark etmesi ve bu değerleri talep etmesi de olası değildir. Bu nedenle eğitimsizlik sadece bireysel bir eksiklik değil, toplumsal olarak da politik sonuçlar doğurur. Eğitimli bireylerin daha çok kelime bilmesi, daha fazla şeyi talep edebilmesi anlamına gelir. Bu yüzden baskıcı yönetimlerin okuyan, düşünen insanlara mesafeli durması da şaşırtıcı değildir.

2. Sosyal Medya ve Anlamdan Kaçış Çağı

Günümüzde sosyal medya, bireylerin düşünce dünyasını şekillendiren başat araç haline geldi. Fakat bu platformlar yapıları gereği derinlikli düşünceyi değil, yüzeysel tepkileri ödüllendiriyor. “Beğen”, “retweet”, “emoji gönder” gibi eylemler, iletişimi içerikten çok hız ve etkileşim sayısı üzerinden tanımlıyor. Algoritmalar, anlamlı tartışmaları değil, dikkat çekici kısa tepkileri öne çıkarıyor.

Böyle bir ortamda insanlar zamanla kendilerini ifade etme ihtiyacını değil, dikkat çekme ya da akıntıya kapılma dürtüsünü merkeze alıyor. “Aynen” demek yeterli hale geliyor çünkü daha fazlası istenmiyor. Sosyal medya, bu beş kelimelik “iletişim setini” norm haline getiriyor. Böylece derinliği, bağlamı ve karşılıklı anlamayı dışlayan bir sözsüzlük kültürü gelişiyor. Bu kültürde düşünen insan değil, çabuk ve basit tepki veren insan makbul oluyor.

3. Toplumsal Anlamda Anlaşılabilirlik: Acıklı Bir Uyum Biçimi

Belki de bu beş kelimeyle konuşan insanlar açısından en çarpıcı durum, toplumun onları hâlâ anlayabiliyor olmasıdır. Bu durum, toplumun genel sözlü kültür düzeyinin de bir yansımasıdır. Düşünsenize, bir birey sadece “eyvallah” ve “yani” diyerek gününü geçirebiliyor, işini halledebiliyor, insanlarla temas kurabiliyor. Bu, bireyin yaratıcılığını, merakını, hayal gücünü değil; sadece konformizmini ve adaptasyon kapasitesini gösterir.

Daha acıklısı ise şu olabilir: bu insanlar kendilerinin kelime fakiri olduğunu bile fark etmiyor olabilir. Çünkü çevrelerinde kimse daha fazlasını konuşmuyor. Kimse onlara başka kelimelerin, başka dünyaların varlığını göstermiyor. Bu anlamda dil yoksunluğu sadece bireysel değil, kolektif bir yoksunluk haline geliyor. Toplumca içine sıkıştığımız bu dar kelime dünyası, fark etmeden zihinsel sınırlarımızı da belirliyor.

Sonuç: Kelime Sayısı Azaldıkça Düşünce de Eksilir

Bu yazının amacı kimseyi küçümsemek değil; aksine dilin, düşünmenin ve anlamın buharlaştığı bir çağda yaşadığımız gerçeğini yüzümüze vurmak. Sözlükler dolusu kelimeyi hiç kullanmadan yaşamayı “normal” saydığımız bir dönemdeyiz. Ancak unutulmamalı: kelime dağarcığımız yalnızca iletişim aracımız değil, aynı zamanda kim olduğumuzu, neyi düşünebileceğimizi ve nasıl bir toplum olabileceğimizi de belirler.

İlgili:

“Bu konuyla ilgili “5 Kelime İsmail” isimli 4 skeci, Güldür Güldür adlı komedi programından paylaşıyorum.”

Views: 2

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to site top
Creative Commons License
Except where otherwise noted, the content on this site is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.