Birinci Dünya Savaşı Öncesi Sistem, Gerilim ve Kırılma

(Üçüncü Dünya Savaşına Doğru -1)
19. Yüzyıl Sonu Uluslararası Sistemi ve Güç Dengesi

19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da genel anlamda çok kutuplu bir güç dengesi sistemi hâkimdi. Viyana Kongresi (1815) sonrasında kurulan Avrupa Konser sistemi, büyük güçlerin iş birliğiyle büyük çaplı savaşların önlenmesi amacına dayanıyordu. Nitekim 19. yüzyıl boyunca birkaç kısa ve sınırlı çatışma dışında Avrupa görece barışçıl bir dönem geçirdi. Ancak Sanayi Devrimi ve milliyetçilik dalgasıyla siyasi güç dengesi değişmeye başladı. Özellikle 1871’de Almanya’nın birleşmesi, Avrupa’nın ortasında hızlı büyüyen, sanayileşmiş yeni bir imparatorluk doğurdu ve geleneksel dengeyi sarstıi wm.org.uk. Artık Avrupa diplomasisi, beş büyük güç (İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Rusya ve yeni Alman İmparatorluğu) arasında hassas bir denge üzerinde yürüyordu.

Bu dönemde geleneksel iş birliği mekanizmaları zayıflamaya başladı1850’lerden itibaren Kırım Savaşı (1853-56), İtalya’nın ve Almanya’nın birleşme savaşları (1859, 1866, 1870-71) gibi çatışmalar Konser sistemini esnetti ve dayanışmayı azalttı. Yine de 19. yüzyıl sonuna dek diplomasi zaman zaman kongrelerle krizleri çözüme kavuşturabildi. Örneğin 1878 Berlin Kongresi, Osmanlı’nın gerilemesiyle ortaya çıkan Balkan sorunlarını geçici de olsa düzenlemeye çalıştı. Fakat 20. yüzyıla girilirken, artık büyük güçler arasındaki rekabet sertleşmiş ve ittifaklar çizgiler hâlinde belirginleşmişti. Avrupa devletler sistemi, sorunları barışçı yollarla çözmekte zorlanıyor; biriken anlaşmazlıklar çözülmeden ertelendikçe uluslararası sistemde çözümsüzlük ve gerilim birikiyordu. Sonuçta 1914’e gelindiğinde, eski düzen çatırdıyor ve büyük bir kırılmanoktasına yaklaşıyordu.

İttifaklar Sistemi ve Bloklar Arası Rekabet

19. yüzyıl sonlarında büyük güçler, güvenliklerini sağlamak için ittifaklar kurmaya başladı. Almanya Şansölyesi Bismarck’ın döneminde Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya’yı yakın tutma çabaları sonuç vermediğinde, 1879’da Almanya ve Avusturya-Macaristan arasında İkili İttifak yapıldı. Ardından 1882’de İtalya’nın da katılımıyla bu anlaşma Üçlü İttifak’a dönüştü courses.lumenlearning.com courses.lumenlearning.com. Bu blok, Orta ve Güney Avrupa’da Almanya liderliğinde bir güç birliği oluşturuyordu. Buna karşılık Fransa, 1871’de Almanya’ya yenilip Alsace-Lorraine’i kaybettikten sonra yalnız kalmıştı ve Almanya’yı dengelemek için müttefik arıyordu. Nitekim 1894’te Fransa ile Rusya arasında bir ittifak imzalandı courses.lumenlearning.com1904’te İngiltere ile Fransa arasındaki Entente Cordiale (Samimi Anlaşma) ve 1907’de İngiltere-Rusya Anlaşması ile, Britanya da Fransa ve Rusya’ya yakınlaşarak Üçlü İtilaf adı verilen blok ortaya çıktı courses.lumenlearning.com. Resmî bir savunma paktı olmasa da, bu İtilaf bağları İngiltere, Fransa ve Rusya’yı Almanya-Avusturya bloğuna karşı sıkı bir iş birliğine yöneltti iwm.org.ukiwm.org.uk.

1914’e gelindiğinde Avrupa fiilen iki rakip bloka bölünmüştü: Bir yanda Üçlü İttifak (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya), karşıda Üçlü İtilaf (Britanya, Fransa, Rusya). Bu ittifak sisteminin en önemli sonucu, yerel bir çatışmanın büyük güçleri hızla içine çeken bir zincirleme reaksiyona yol açabilmesi oldu. Örneğin, Avusturya ile Sırbistan arasındaki sınırlı bir kriz, ittifaklar nedeniyle Rusya, Almanya, Fransa ve Britanya’nın dâhil olacağı bir dünya savaşına dönüşebilecekti iwm.org.uk. Nitekim tam da böyle oldu. İttifak anlaşmaları resmen savunma amaçlı olsa da, pratikte karşılıklı güvensizlik ve bloklaşma yaratarak diplomatik esnekliği azalttı. Özellikle 1907’den sonra Almanya kendisini “çevrelenmiş” (entourné) hissediyordu. Fransa, İngiltere ve Rusya’nın dayanışması Berlin tarafından varoluşsal bir tehdit gibi algılandı online.norwich.edu. Bu algı, Almanya’nın kriz zamanlarında daha saldırgan davranmasına veya müttefiki Avusturya’ya koşulsuz destek vermesine yol açtı. Öte yandan İtilaf devletleri de Alman bloğunun güçlenmesini kendi çıkarlarına aykırı görüyorlardı. Sonuç olarak Avrupa’daki ittifaklar sistemi, uluslararası siyaseti iki sert kutup hâline getirdi. Devletlerin manevra alanı daraldı ve barışçıl çözüm arayışları zorlaştı. Sistem düzeyinde bir arıza olarak nitelendirilebilecek bu bloklaşma, 1914’teki kırılmanın ana zeminini hazırladı.

1914 yılında Avrupa’daki askeri ittifaklar haritası. Yeşil renkteki İtilaf Devletleri (Britanya, Fransa, Rusya ve müttefikleri) ile kahverengi renkteki İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya) arasında keskin bir bölünme oluşmuştur. İtalya savaşın başında tarafsız kalmış, Osmanlı İmparatorluğu ise savaş başladıktan sonra İttifak grubuna katılmıştır. iwm.org.uk iwm.org.uk

İttifak bloklarının oluşumu, devletlerin çıkar ve güvenlik kaygılarından kaynaklanıyordu. Her bir güç, karşı bloktaki rakiplerinin güç kazanmasını kendi çıkarına tehdit sayıyordu. Örneğin İngiltere uzun süre “mükemmel izolasyon” politikasıyla kıta işlerine mesafeli durmuşsa da, 1900’lerin başında Almanya’nın hızla büyüyen gücünden endişelenerek Fransa ve Rusya ile yakınlaştı iwm.org.uk. Almanya ise tek güvenilir müttefiki olarak Avusturya-Macaristan’ı görüyordu ve bu müttefikin güç kaybetmesi Almanya’nın Avrupa’daki konumunu zayıflatacaktı iwm.org.uk. Bu yüzden Berlin, Viyana’yı desteklemek için riskli adımlar atmaktan çekinmedi. İttifak diplomasisinin bu katı yapısı, devletleri kriz zamanında uzlaşmaktansa savaşa girmeye daha istekli hale getirdi. Çünkü geri adım atmak prestij kaybı demekti ve büyük güç statüsü sarsılabilirdi iwm.org.uk. Nitekim 1914 Temmuz Krizi’nde, devletlerin birçoğu rakipleri karşısında geri çekilmenin uzun vadede güç kaybı anlamına geleceğini düşündükleri için sert pozisyonlar aldılar. Bu mantık, sistemin kilitlendiği ve sorunların barışçı çözümünün önünün tıkandığı bir uluslararası ortam yarattı.

Emperyalizm ve Ekonomik Çıkar Çatışmaları

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında büyük güçler arasındaki emperyalist rekabet, küresel boyutta tansiyonu yükseltti. Avrupa devletleri, sanayi devriminin sağladığı güçle Afrika’dan Asya’ya geniş sömürge imparatorlukları kurmaya girişti. “Sömürgecilik yarışı” olarak da bilinen Afrika’nın Paylaşılması (1880’ler)döneminde başta Britanya ve Fransa olmak üzere imparatorluklar Afrika’nın ve Asya’nın büyük kısmını işgal ettiler. Almanya, İtalya gibi sonradan birleşen devletler ise kendilerine daha az sömürge düşmesinden rahatsızdı; “Güneşte bir yer” arayışına girdiler. Emperyalizm aslında ekonomik çıkarların ve gücün bir uzantısıydı: Sömürgeler, ham madde kaynakları, yeni pazarlar ve prestij demekti. Dolayısıyla devletler kolonileri sıfır toplamlı bir güç oyunu olarak görüyordu – birinin kazancı, diğerinin kaybı demekti history.com. Bu anlayış, büyük devletlerin birbirine kuşkuyla bakmasına yol açtı.

Örneğin Fransa ile Almanya, 1905-1911 arasında Fas krizlerinde karşı karşıya geldi. Fransa, Fas’ta nüfuz kurmak isterken Almanya bunu engellemek için hamleler yaptı. 1905’te Kaiser II. Wilhelm’in Tanca’ya gösterişli ziyareti ve 1911’de Almanya’nın Agadir Limanı’na savaş gemisi yollaması uluslararası bunalımlara yol açtı. Sonunda Fransa Fas üzerinde nüfuz hakkını pekiştirirken Almanya’ya Orta Afrika’da küçük tavizler verildi. Bu krizler Almanya’nın itilaf devletlerince kuşatıldığı hissini güçlendirdi ve Almanya’ya diplomatik bir yenilgi duygusu verdi. Dahası, Britanya bu krizlerde Fransa’yı destekleyerek Almanya’ya karşı cephe aldı, çünkü Alman emperyal hırslarından endişe ediyordu iwm.org.uk. Bu yaşananlar, Almanya ve Britanya’yı birbirine daha da rakip hale getirdi.

Emperyalist rekabet sadece Avrupa içinde değil, dünya genelinde gerginlik yarattı. Orta Doğu’da, Uzak Doğu’da ve diğer bölgelerde de büyük güçler nüfuz mücadelesine giriştiler. Örneğin 1904-1905 Rus-Japon Savaşı, Çin üzerindeki emperyal rekabetle bağlantılıydı ve Rusya’nın yenilgisi Avrupa dengelerini sarstı. 1908’de Bosna’nın Avusturya tarafından ilhakı da (emperyal nüfuz alanı genişletme adımı olarak) hem Osmanlı İmparatorluğu’nu hem de Rusya ve Sırbistan’ı kızdırdı. Her emperyal genişleme hamlesi, bir diğerinin çıkarlarına tehditti. Bu nedenle zamanla bütün büyük güçler birbirini küresel rakip olarak görmeye başladı.

Özellikle ekonomik çıkar çatışmaları emperyalizmin kalbinde yer alıyordu. Sanayileşmiş güçler, ürettikleri mallar için yeni pazarlara ve fabrikaları için ucuz hammaddelere ihtiyaç duyuyordu. Sömürge imparatorlukları bu ihtiyaca cevap veriyordu. Örneğin, Britanya ve Fransa sahip oldukları devasa sömürgeler sayesinde ekonomilerine avantaj sağlıyordu. Almanya ise geç birleşmesine rağmen kısa sürede dev bir sanayi gücü haline geldi ve ihracat pazarlarında İngiltere’ye rakip oldu. Bu durum, Almanya’nın daha fazla sömürge talebini körükledi. Almanya’da “Dünya politikası” (Weltpolitik) adı verilen emperyal vizyon, Berlin’in dünya gücü statüsüne uygun oranda sömürge ve etki alanı edinmesini öngörüyordu. Ancak mevcut düzen buna izin vermiyordu; Britanya ve Fransa mevcut kolonileri paylaşmıştı. Sonuçta Almanya ile eski imparatorluklar arasında çıkar çatışmaları birikti. İtilaf devletleri, Almanya’nın imparatorluk kurma çabasını kendi nüfuzlarına doğrudan bir tehdit olarak algıladı history.comhistory.com. Bu güvensizlik ortamı, Avrupa içi politikayı daha da gerginleştirdi.

Özetle, emperyalizm çağı uluslararası rekabetin küresel boyuta yayılmasını sağladı. Sömürge düzeni bir yandan statükoyu korumaya çalışanlarla, öte yandan yeni pay isteyenleri karşı karşıya getirdi. Sömürgecilikten doğan anlaşmazlıklar çoğu zaman masada çözülemedi ve devletler arası husumeti derinleştirdi. Birinci Dünya Savaşı öncesi bir dizi kriz – Afrika’da Fas bunalımları, Orta Doğu’daki çıkar çekişmeleri, Uzak Doğu’daki nüfuz çatışmaları – savaş çıkmadan önce bile dünya savaşının provası gibiydi. Son kertede, ülkeler bu emperyal sorunları diplomasiyle çözebileceklerine olan inançlarını yitirdiler; çıkarlarının ancak savaş yoluyla güvence altına alınabileceği düşüncesi yaygınlık kazandı.

Silahlanma Yarışı ve Militarizm

1880’lerden itibaren büyük güçler arasında hızlı ve kapsamlı bir silahlanma yarışı başladı. Bu yarış hem karada hem denizde yaşanıyordu. Sanayileşme ve teknolojik ilerlemeler, devletlere daha büyük ordular besleme ve daha yıkıcı silahlar üretme imkânı verdi. Özellikle Almanya’nın birleşmesi sonrası kıta Avrupa’sında genel bir askerî tedirginlik vardı. Fransa, Almanya tehdidine karşı 1870’lerin sonunda askerî hizmet süresini uzattı ve ordusunu güçlendirmeye başladı. Almanya, kara ordusunu Avrupa’nın en güçlü kuvveti hâline getirdi. Rusya, nüfusu ve coğrafi genişliği sayesinde devasa ordu yığınakları oluşturma kapasitesine sahipti (her ne kadar teknolojik ve lojistik sorunları olsa da). Tüm büyük güçler zorunlu askerlik (seferberlik halinde milyonlarca yedek askeri çağırma) sistemine geçti. Böylece 1914 itibarıyla Avrupa’da on milyonlarca asker mobilize edilebilecek durumdaydı. Bu durum, devletler arasında kronik bir güvensizlikyaratıyordu: Her biri, komşusunun silahlanmasını kendi güvenliğine tehdit algılıyor ve bunun sonucunda daha fazla silahlanmaya yöneliyordu. Bu kısır döngü, uluslararası ilişkiler teorisinde “güvenlik ikilemi” olarak bilinir eurasiareview.com. Silahlanma yarışı, aslında devletler arasındaki derin rakiplik ve milli güvenlik endişelerinin bir yansımasıydı encyclopedia.1914-1918-online.net.

Silahlanma yarışının en belirgin ve pahalı boyutu denizlerde yaşandı. Britanya İmparatorluğu, geleneksel olarak dünyanın en güçlü donanmasına sahipti ve deniz üstünlüğünü imparatorluğunun güvenliği için hayati görüyordu. Almanya, imparatorluk statüsünü pekiştirmek ve Britanya’ya meydan okumak amacıyla 1898’den itibaren iddialı bir filo kurma programı başlattıencyclopedia.1914-1918-online.net. Amiral von Tirpitz’in öncülüğünde çıkarılan Donanma Kanunları (1898, 1900) Almanya’ya dev savaş gemileri inşa etme hedefi koydu. Özellikle 1906’da İngilizlerin devrim niteliğindeki savaş gemisi HMS Dreadnought’u suya indirmesi, deniz yarışını yeni bir seviyeye çıkardı. Dreadnought, önceki gemilere kıyasla çok daha güçlü silahları ve zırhıyla tüm mevcut filoları kısmen “modası geçmiş” hale getirdi. Bu durum, İngiltere ve Almanya’nın birbirini geçmek için peş peşe dretnot tipi zırhlılar üretmesine yol açtı encyclopedia.1914-1918-online.net encyclopedia.1914-1918-online.net.

İngiliz donanmasına ait HMS Dreadnought zırhlısı (1906). Bu gemi, taşıdığı 10 adet 305 mm’lik toplarla dönemin en güçlü savaş gemisi olarak tasarlandı. Dreadnought’un denize indirilmesi, denizlerde silahlanma yarışını hızlandırdı ve diğer büyük güçleri benzer gemiler üretmeye zorladı. Britanya ve Almanya, 1906-1914 arasında birbirlerinin hamlelerine yanıt olarak çok sayıda dretnot ve muharebe kruvazörü inşa ettiler.encyclopedia.1914-1918-online.net history.com

1914’e gelindiğinde Britanya ile Almanya arasında denizdeki güç dengesi kabaca şu şekildeydi: Britanya donanması, hizmette veya inşa halinde 45 modern zırhlı ve muharebe kruvazörüne sahipken Almanya’nın elinde 26 adet bulunuyordu encyclopedia.1914-1918-online.net. İngilizler, “iki kat üstünlük” doktrinleri gereği, Alman donanmasının her hamlesine iki gemi ile karşılık vererek üstünlüğü korumaya çalışmışlardı. Nitekim 1913 yılında İngiltere savunma bütçesinin 48,8 milyon poundunu donanmaya ayırmıştı ki bu, Alman donanma harcamasının iki katına denk geliyordu encyclopedia.1914-1918-online.net. Almanya ise aynı yıl toplamda 101,8 milyon pound askerî harcama yapmış, bunun 78,3 milyonunu dev kara ordusuna, 23,8 milyonunu ise hızla büyüyen donanmasına yatırmıştı encyclopedia.1914-1918-online.netRakamlar, silahlanma yarışının devasa boyutunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan, İtalya gibi diğer güçler de bütçelerinin kayda değer kısmını silahlanmaya aktarıyordu. Örneğin Fransa ordusunu kuvvetlendirmek için askerlik süresini uzatmış; Rusya 1910’larda kapsamlı bir ordu modernizasyon programı başlatmıştı.

Silahlanma yarışı sadece sayısal değil teknolojik bir yarış hâlindeydi. 1900-1914 arasında hızlı ateş eden toplar, makineli tüfekler, donanmalar için torpidolar ve denizaltılar, ilk savaş uçağı denemeleri, demiryolu ile süratli askeri sevkiyat imkanları gibi yenilikler ordu doktrinlerine girdi encyclopedia.1914-1918-online.net encyclopedia.1914-1918-online.net. Bu teknolojik atılımlar, generaller ve amiraller arasında “saldırgan doktrin” eğilimini güçlendirdi. Birçok planlayıcı, yeni silahların hızlı ve kesin zaferler getireceğine inanıyor, savunmadan çok taarruza önem veriyordu. Bu zihniyet, literatürde “hücum kültü” (cult of the offensive) olarak anılır. Almanya’nın Schlieffen Planı, Fransızların Plan XVII gibi stratejileri, savaş çıkar çıkmaz yıldırım hızında hücumla düşmanı alt etmevarsayımına dayanıyordu. Dolayısıyla 1914 yazında genel kanı, çıkacak bir savaşın kısa sürede (birkaç ayda) ve saldıran taraflardan birinin zaferiyle sonuçlanacağıydı. Bu beklenti, liderlerin savaşa girme eşiğini düşürdü; zira kimse savaşın dört yıl sürecek bir yıkıma dönüşeceğini öngörmüyordu.

Militarizm, sadece silahların ve asker sayısının artışı değil, askerî değerlerin ve savaşın kaçınılmaz olduğuna dair inancın toplumlarda güç kazanması anlamına da geliyordu. 1900’lerin başında Avrupa’da bir kısım entelektüel ve siyasetçi, savaşın “arıtıcı” bir güç olacağını, milletlerin zinde kalması için gerektiğini savunuyordu. Okullarda, basında, popüler kültürde militarist söylemler yaygındı. Ordu mensupları hükümetler üzerinde büyük nüfuza sahipti; örneğin Alman Genelkurmayı siyaset üzerinde ciddi etkilerde bulunabiliyordu. Bu atmosfer, siyasi uyuşmazlıkların diplomasi yerine güç kullanarak çözülmesine yönelik bir kayıtsızlık veya hatta istek yaratmıştıBarış yanlısı hareketler (pasifistler, sosyalistler) de vardı ve uluslararası barış konferansları düzenleniyor (1899 ve 1907 Lahey konferansları gibi) olsa da, bunlar silahlanma yarışını durdurmada etkisiz kaldı encyclopedia.1914-1918-online.net encyclopedia.1914-1918-online.net. Sonuçta Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa, tepesinde barut dolu bir silah deposuna dönüşmüş durumdaydı – bir kıvılcım yeterli olacaktı.

Milliyetçilik, İmparatorluklar ve Etnik Gerilimler

Milliyetçilik akımı, 19. ve 20. yüzyıl başında Avrupa siyasetini derinden etkileyen bir diğer faktördü. Ulus devlet ideolojisi, çok uluslu imparatorlukların iç dengelerini sarstı ve uluslararası rekabeti kamçıladı. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da imparatorluk sınırları içinde yaşayan çeşitli etnik gruplar bağımsızlık veya birleşme talepleriyle ayaklandılar. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi çok milletli devletlerin çatırdamasına yol açtı.

En çarpıcı örnek, Balkanlar’daki milliyetçilik dalgasıydı. Osmanlı egemenliğinde yüzyıllardır yaşamış Balkan halkları (Sırplar, Yunanlar, Bulgarlar, Romenler vb.), Osmanlı’nın zayıflamasıyla 19. yüzyıl boyunca ardı ardına bağımsızlık kazandılar. Sırbistan, 19. yüzyılın başındaki isyanlarının ardından fiilen özerk, 1878’de ise resmen bağımsız bir krallık oldu. Ancak Sırp milliyetçileri burada durmadı; hedefleri tüm Güney Slavları birleştirerek “Büyük Sırbistan” veya “Yugoslav” bir devlet kurmaktı. Bu emel, Avusturya-Macaristan’ın güneyindeki geniş Slav nüfusunu (Bosna, Hırvatistan, Slovenya vb.) da içerdiği için Viyana yönetimi açısından ölümcül bir tehdit oluşturuyordu tracesofevil.comtracesofevil.com. Avusturya-Macaristan, imparatorluk bünyesindeki farklı milletlerin ayrılıkçı hareketlerinden zaten kaygılıydı; Sırp milliyetçiliğinin yayılması bu kaygıyı ateşledi. Özellikle 1908’de Avusturya-Macaristan’ın nüfuzu altındaki Bosna-Hersek’i ilhak etmesi, bölgedeki Sırp ve genel Slav milliyetçi duyguları patlama noktasına getirdi tracesofevil.com. Sırbistan, bu ilhaka şiddetle karşı çıktı; zira Bosna topraklarını kendi ulusal birliğinin parçası sayıyordu. İlhak krizi, Sırbistan ile Avusturya’yı açık düşman haline getirdi ve Rusya’yı da Slavların hamisi rolünde olaya dâhil etti.

Rusya açısından bakıldığında, Pan-Slavizm ideolojisi ve sıcak denizlere inme stratejisi, Balkanlarda nüfuz sahibi olmayı cezbedici kılıyordu. Ruslar kendilerini Balkan Slavlarının koruyucusu olarak görüyor, Sırbistan’ı doğal müttefik sayıyordu. Fakat 1908 Bosna bunalımında Almanya’nın desteğiyle Avusturya başarılı olunca, Rusya bölgede prestij kaybetmiş ve aşağılanmış hissine kapılmıştı. Bu, Rus diplomasi ve kamuoyunda intikam arzusu doğurdu. 1914’e gelindiğinde Rusya, Sırbistan’ı bir kez daha yalnız bırakmamaya kararlıydı – aksi halde Balkanlarda nüfuzunu tamamen yitireceğini düşünüyordu history.com. Yani Slav dayanışması kadar stratejik çıkar da söz konusuydu: Rusya, Balkanlara inemezse rakiplerinin (özellikle Avusturya’nın ve dolaylı olarak Almanya’nın) güçleneceğine inanıyordu. Bu nedenle Sırbistan’ı desteklemek kendi büyük güç prestiji için de gerekliydi.

Fransız milliyetçiliği de Birinci Dünya Savaşı öncesi gerilimlerde rol oynadı. 1871’de Alsace-Lorraine’in Almanya’ya kaptırılması, Fransa’da nesiller boyu sürecek bir “revansh” (öç) duygusu yarattı. “Kaybedilen illeri” geri alma arzusu, Fransız dış politikasını etkiledi ve Almanya’ya karşı sert bir tutumu besledi. Fransızlar, Alman tehdidine karşı Rusya ile ittifak yaparak ve Britanya ile yakınlaşarak hem güvenlik hem de intikam hedefini gerçekleştirmeye çalıştılar. Almanya’da ise milliyetçilik militarizmle iç içe geçmiş durumdaydı. Alman halkı ve aydınları arasında imparatorluğun dünyanın zirvesinde yer alması gerektiği inancı (kimi zaman Sosyal Darwinist fikirlerle desteklenen, “Alman ulusu üstün kültür ve güç hakkına sahiptir” düşüncesi) popülerdi. 1914’ün başında Alman toplumunda savaşa coşkulu bir destek verildiği ve “kendi yerini bulma” idealinin savaşa romantik bir hava kattığı söylenir online.norwich.edu. Bu havanın etkisiyle, savaş ilan edildiğinde Berlin’de ve diğer şehirlerde kalabalıkların coşkuyla gösteriler yaptığı kaydedilmiştir (Gerçekçi olarak bakılırsa bu coşku kısa sürede yerini dehşete bırakmıştır).

Avusturya-Macaristan açısından milliyetçilik bir iç kanamaydı. İmparatorluk Alman, Macar elitler tarafından yönetiliyor; fakat nüfusun yarısından fazlası Slav, Latin ve başka kökenli halklardan oluşuyordu. Çekler, Slovaklar, Polonyalılar, Rumenler, Hırvatlar gibi gruplar giderek daha yüksek sesle hak talep ediyordu. Sırp meselesi, bu yüzden Avusturya için sadece dış politika sorunu değil, içerideki Slav unsurların sadakatini etkileyen bir meydan okumaydıMacaristan yönetimi, Güney Slavlarının Sırbistan ile birleşme fikrinden korkuyordu; çünkü bu, imparatorluğu domino taşı gibi dağıtabilecek bir örnek olabilirdi. Bu sebeple, Avusturya yönetimi Sırp milliyetçiliğini ezmek konusunda kararlı bir tutum benimsedi. Avusturyalı yetkililer, 1914 Saraybosna suikastını tam da bu yüzden “Sırp tehdidini ortadan kaldırmak” için tarihi bir fırsat saydılar. Bir Sırp teröristin (Gavrilo Princip) Avusturya veliahtını öldürmesi, Avusturya’nın gözünde Sırbistan’ın kökünün kazınmasını meşru kılan bir gerekçeydi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesiyle ortaya çıkan Balkan milliyetçilik fırtınası, sadece ilgili imparatorlukları değil büyük güçler arası dengeyi de sarstı. 1912-1913 Balkan Savaşları, Osmanlı’yı Balkanlardan büyük ölçüde silerken Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan gibi devletleri büyüttü. Özellikle Sırbistan bu savaşlar sonunda topraklarını iki katına çıkardı ve bölgesel bir güç haline geldi iwm.org.uk. Bu gelişme Avusturya-Macaristan’ı son derece endişelendirdi. Viyana, güçlü bir Sırbistan’ı kendi varlığına tehdit sayıyordu. Aynı zamanda Rusya, Sırbistan’ın zaferlerinden cesaret alarak Balkanlarda etkisini artırmak istedi. Balkan Savaşları, Avrupa diplomasisinin bu tür bölgesel krizleri çözmekte yetersiz kaldığını gösterdi tracesofevil.com. 1913 Londra Konferansı gibi girişimler olsa da, büyük devletler Balkanlardaki anlaşmazlıkları tam manasıyla gideremediler. Aksine, savaş tamtamları her krizden sonra biraz daha yüksek çalmaya başladı. Özetle, milliyetçilik kaynaklı sorunlar uluslararası sistemin adeta mayın tarlası haline gelmesine yol açtı: Balkanlar bir “barut fıçısı” idi ve diğer bölgelerde de etnik-siyasi fay hatları mevcuttu. Bu sorunlar diplomatik olarak çözülemeyince, zamanla savaş seçeneği devletlerin zihninde daha makul görünmeye başladı.

Balkanlar ve Çözülemeyen Uluslararası Sorunlar

Balkan coğrafyası, Birinci Dünya Savaşı’na giden yolda en kritik çatışma alanıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla 19. yüzyıl sonundan itibaren Balkanlarda bir güç boşluğu oluştu eurasiareview.com. Bu boşluğu doldurmak için hem yeni bağımsız devletler (Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ, Romanya) birbiriyle rekabete girişti, hem de büyük güçler (özellikle Avusturya-Macaristan ve Rusya) nüfuz mücadelesine atıldı. Avusturya-Macaristan, Balkanlar’ı kendi hinterlandı olarak görüyor; Sırbistan ve diğerlerinin büyümesini istemiyordu. Rusya ise İstanbul ve boğazlara inme hedefi doğrultusunda Balkanlarda kendine dost rejimler oluşturma peşindeydi. Britanya ve Fransa da geleneksel olarak Osmanlı toprak bütünlüğünü Rus ilerleyişine karşı desteklemişlerse de, 20. yüzyıl başında onlar da Osmanlı’nın mirasından pay alma hesapları yapmaya başladılar. Yani Balkanlar çok aktörlü bir satranç tahtasına dönmüştü.

1908 Bosna-Hersek Buhranı, bu satrançtaki ilk büyük hamlelerden biriydi. Avusturya-Macaristan, fiilen kontrol ettiği Osmanlı toprağı Bosna’yı ilhak ederek kendi topraklarına kattı. Bu hareket uluslararası hukuku zorlayan tek taraflı bir oldubitti idi ve Avrupa’da büyük bir kriz patlattı. Rusya ve Sırbistan ilhaka karşı çıktı, fakat Almanya’nın kararlılıkla Avusturya’yı desteklemesi neticesinde geri adım atmak zorunda kaldılar. Rusya bu olayın rövanşını ileride almak üzere hırs yaptı; Sırbistan ise o günden beri Avusturya’ya kin güder hale geldi.

1912-1913 Balkan Savaşları ise adeta bir prova dünya savaşı gibiydi: Balkan ulusları (önce Osmanlı’ya, sonra birbirlerine karşı) savaştı; büyük güçler diplomatik müdahalelerde bulundu ve güç dengeleri sarsıldı. I. Balkan Savaşı’nda (1912) Osmanlı hezimete uğrayıp Balkan topraklarının çoğunu kaybetti. II. Balkan Savaşı’nda(1913) ise eski müttefikler birbirine düştü; Sırbistan ve Yunanistan, Bulgaristan’ı yendi. Bu savaşların sonunda Osmanlı Balkanlardan çekilmiş, Sırbistan ve Yunanistan büyümüş, Bulgaristan ise hüsrana uğramış haldeydi. En önemlisi, Sırbistan’ın nüfuzu ve özgüveni zirve yapmıştı – kendini Güney Slavlarının lideri olarak görmeye başladı. Bu gelişmeler Avusturya-Macaristan için kâbustu: 1908’de yuttuğu Bosna’da Sırp milliyetçiliği güçleniyor, kendi içindeki Hırvat-Sloven unsurlar Sırbistan’a imreniyor, güney sınırında zafer kazanmış bir Sırp ordusu duruyordu. Avusturya Genelkurmayı, 1913’ten itibaren Sırbistan’ı ezmek için bahane arar hale gelmişti. Hatta 1913 sonunda Sırbistan’a savaş açma planları ciddi ciddi tartışıldı; ancak Almanya’nın o aşamada frenleyici tavsiyesiyle ertelendi (Alman İmparator II. Wilhelm, 1913’te henüz zamanın Almanya lehine olmadığını düşünerek Avusturya’yı beklemeye ikna etmişti).

Balkanlarda biriken bu husumet bulutu, Temmuz 1914’te şimşek gibi çaktı28 Haziran 1914’te Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand Saraybosna’da bir Sırp milliyetçi terörist tarafından öldürüldü. Bu suikast, Avusturya’nın beklediği fırsatı ayağına getirmişti. Avusturya, Sırbistan’a ezici ve kabul edilemez bir ültimatom verdi; Sırbistan bazı maddeleri kabule yanaşmayınca 28 Temmuz 1914’te Avusturya savaş ilan etti iwm.org.uk iwm.org.uk. Artık Balkanlar’daki lokal bir çatışma, ittifaklar sayesinde Avrupa geneline yayılıyordu. Rusya söz verdiği gibi Sırbistan’ın yardımına koşmak için seferberlik başlattı (30 Temmuz). Almanya, Rus seferberliğini savaş nedeni sayıp 1 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Rusya’nın müttefiki Fransa’ya savaş açtı. Alman ordusu Belçika’yı işgal ederek Fransa’ya yürüyünce, tarafsız Belçika’nın çiğnenmesine ve Alman gücünün büyümesine tahammül edemeyen Britanya da 4 Ağustos’ta Almanya’ya savaş ilan etti. Böylece Balkan krizi, bir hafta içinde dünya savaşına dönüşmüştü.

Son Diplomatik Krizler ve Savaşın Kaçınılmazlığı

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, anlık bir sürpriz olmaktan ziyade yıllar içinde çözülemeyen bir dizi krizin doruk noktası olarak görülebilir. 1905 Fas Krizi, 1908 Bosna Krizi, 1911 İkinci Fas (Agadir) Krizi, 1912-13 Balkan Savaşları – tüm bu olaylar büyük güçleri defalarca karşı karşıya getirdi ve her seferinde savaş tehlikesi ucuz atlatıldı. Ancak her atlatılan kriz, bir sonraki için zemini daha kaygan hale getiriyordu. Devletler, rakiplerinin niyetlerine dair en kötü varsayımları yapmaya başlamışlardı. Yanlış algılar ve iletişim kazaları da ortamı zehirledi: Örneğin Temmuz 1914’te Alman liderler, İngiltere’nin bir kıta savaşına dahil olmayacağını sanıyorlardı – yanıldılar eurasiareview.com. Yine Temmuz Krizi’nde, telgraf ve diplomatik yazışmalardaki gecikmeler güven bunalımını artırdı; karar alıcılar birbirlerinin hamlelerini yanlış okuyarak en sert önlemlere başvurdular eurasiareview.com.

1914 yazında savaşın patlamasını “kaçınılmaz” kılan, esasen büyük devletlerin sorunlarını barışçıl yoldan çözebileceklerine dair inançlarını yitirmeleriydi. Bu noktaya gelinmesinde, yukarıda ele aldığımız sistemik faktörlerin bir arada ve eşzamanlı rol oynaması etkili oldu. Uluslararası sistem öylesine kilitlenmişti ki, savaş artık bir çıkış yolu gibi algılanmaya başlanmıştı. Örneğin Alman siyasi-askerî liderliği, Rusya’nın her yıl güçlendiğini (özellikle 1917’de tamamlanacak devasa bir ordu seferberlik planı olduğunu) hesaplayarak, savaşı “erken” çıkarmanın Almanya’nın lehine olacağını düşündü reddit.com. Almanya’nın en yakın müttefiki Avusturya-Macaristan da, Balkanlar’daki gerilemeyi durdurmak için Sırbistan’ı ezmeyi şart görüyordu – bu ancak savaşla mümkündü. Fransa, iki cephede (Almanya ve sömürgeler) aynı anda Almanya ile hesaplaşmayı göze aldı; zira Alsace-Lorraine’i geri almak ve Alman tehdidini kalıcı olarak bitirmek arzusundaydı. Rusya, itibarını ve Slavların hamisi rolünü korumak için, geri çekilmek yerine savaşı göze aldı. Britanya ise uzun süre tereddüt etse de, Almanya’nın Avrupa kıtasına hakim olmasını engellemek için savaşa katılmaya mecbur hissetti. Kısacası, her büyük güç kendi çıkar ve güvenlik hesaplarına dayanarak savaş yolunu seçti. Bu kararlar, elbette ki bir anda alınmadı; yıllar süren gerilimlerin, yanlış hesapların ve sert çıkar çatışmalarının sonucunda ortaya çıktı iwm.org.uk.

Temmuz Krizi’nin son aşamasında, diplomasi tamamen iflas etmişti. 1914 yazına girerken pek çok lider ve general, açıkça “genel bir savaş çıkması kaçınılmaz, öyleyse şimdi olsun” düşüncesine kapılmıştı. Örneğin Alman İmparatoru II. Wilhelm ve danışmanları, Avusturya’ya “boş çek” vererek Sırbistan’a karşı istediğini yapabileceği garantisini sundular eurasiareview.com online.norwich.edu. Bu cüretkâr destek, Avusturya’nın ultimatomunu ve savaş kararı almasında belirleyici oldu. Avusturya ve Almanya cephesinde “şimdi savaşmazsak birkaç yıl sonra daha kötü şartlarda savaşırız” inancı hakimdi reddit.com. Karşı tarafta ise Rus Çarı II. Nikolay, panik içinde savaşı önlemeye çalıştıysa da (Alman kuzenine telgraflar yollayarak), Rus Genelkurmayı ve Dışişleri’nin baskısıyla seferberlik ilanını geri alamadı. Fransız hükûmeti, Almanya ile savaşın er geç geleceğini düşündüğünden, Rusya’ya tam destek taahhüdünü önceden vermişti. Böylelikle Haziran’daki tek bir suikast, barut fıçısını ateşleyen kıvılcım işlevi gördü. Avrupa’nın kırılgan denge sistemi çöktü ve büyük savaş başladı.

Sonuç

Birinci Dünya Savaşı’nın patlaması, sadece bireysel bir suikastın tetiklediği basit bir olaylar zinciri değil; ondan önce gelen onlarca yılın birikmiş sorunlarının nihayet savaşla “çözülme” çabasıydı. 1914 öncesinde uluslararası sistem, artık barışçı araçlarla yönetilemeyecek kadar gerilimle yüklü hale gelmiştiGüç dengesi bozulmuş, yükselen ve düşen imparatorluklar arasındaki menfaat uyuşmazlıkları derinleşmişti. İttifaklar sistemi devletleri esnek diplomasi yerine katı taahhütlere mahkûm etti. Ekonomik ve emperyal rekabet, devletleri küresel arenada sürekli bir mücadeleye soktu. Silahlanma yarışı ve militarist düşünce, savaşı adeta bir makul politika aracı gibi normalleştirdi. Milliyetçilik ve imparatorluk içi etnik çatışmalar, imparatorlukları içeriden çökertirken devletler arasında da agresif dış politikaları teşvik etti. Bütün bu unsurlar birleştiğinde, ortaya çıkan manzara çözülemeyen sorunlar yumağı idi. Diplomasi ve mevcut uluslararası kurumlar (örneğin Lahey konferansları) bu çapta sorunları çözmede yetersiz kaldı.

Sonuç olarak, büyük güçler 1914’te bu sorunların çözümünü savaş meydanında aramaya yöneldiler. Savaşın patlak vermesiyle, uluslararası sistemde uzun süredir biriken enerji bir anda boşaldı. Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı, gerçekten de bu “çözümsüz” meselelerin bir kısmını ortadan kaldırdı: Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi imparatorluklar yıkıldı; yeni bir dünya düzeni kurma çabası 1919’da Versay’da başladı. Ancak paradoksal biçimde, savaşın çözmeye çalıştığı birçok sorun (güç dengesi, ulusal çıkar çatışmaları) tam anlamıyla ortadan kalkmadı; hatta bazıları daha da karmaşık biçimde II. Dünya Savaşı’na zemin hazırladı. Yine de 1914’te, o dönemki liderlerin ufkundan bakıldığında, savaş bir tercih değil bir zorunluluk gibi görünmekteydi. Uluslararası sistem öyle bir çıkmaza girmişti ki, sorunların ancak köklü bir sarsıntıyla giderilebileceğine inanılıyordu. Birinci Dünya Savaşı öncesindeki sistemik gerilim ve kırılma, tarihe bu nedenle en ibret verici dönemlerden biri olarak geçmiştir; devletlerin çıkar, güvenlik ve ittifak açmazlarının dünyayı nasıl topyekûn bir felakete sürükleyebileceğinin ders niteliğindeki bir örneğidir.

Kaynakça

  1. IWM (Imperial War Museums). (n.d.). How The World Went To War In 1914. IWM History. iwm.org.uki wm.org.uk
  2. History.com – Little, B. (2022, March 7). How Imperialism Set the Stage for World War I. History Channel. history.com history.com
  3. Encyclopedia 1914-1918 (Glenn E. Torrey). (2014). Arms Race prior to 1914 – Armament Policy. International Encyclopedia of the First World War. encyclopedia.1914-1918-online.net encyclopedia.1914-1918-online.net
  4. Norwich University – Online. (2023). Six Causes of World War I. Norwich University Resources. online.norwich.edu online.norwich.edu
  5. Eurasia Review – Masud, K.A. (2023, August 18). Where Is The Tipping Point? (Op-Ed). eurasiareview.com eurasiareview.com
  6. Traces of Evil – “Balkan nationalism”. (n.d.). Evaluate the significance of Balkan nationalism in causing the outbreak of war in 1914. tracesofevil.com tracesofevil.com
  7. History.com – Pruitt, S. (2018, June 25). How a Regional Conflict Escalated Into World War I. History Channel. history.com history.com
  8. 1914-1918 Online – Neiberg, M.S. (2017). July Crisis. International Encyclopedia of the First World War. (Background on the diplomatic crisis of July 1914)eurasiareview.com eurasiareview.com
  9. Wikipedia (English). (2025). Causes of World War I. (Various long-term causes: alliances, imperialism, militarism, nationalism, Ottoman decline, etc.)eurasiareview.com eurasiareview.com
  10. Britannica – Marks, S. (2023). Diplomacy: The Concert of Europe to the outbreak of World War I. Encyclopædia Britannica. (Background on 19th-century diplomacy and breakdown by 1914)

İleri Okuma

  • MacMillan, M. (2013). The War That Ended Peace: The Road to 1914. (Birinci Dünya Savaşı’na giden sürecin kapsamlı bir anlatımı – büyük güçler arasındaki karmaşık diplomasi ve rekabet ağını inceler.)
  • Clark, C. (2012). The Sleepwalkers: How Europe Went to War in 1914. (Avrupa liderlerinin adeta “uyurgezer” misali savaşa nasıl adım adım girdiklerini ayrıntılarıyla analiz eden önemli bir çalışma.)
  • Fischer, F. (1961). Germany’s Aims in the First World War. (Almanya’nın savaş öncesi hedeflerini ve savaşın çıkışındaki payını tartışan klasik eser; “Fischer Tezi” olarak bilinen yaklaşımı içerir.)
  • Strachan, H. (2004). The First World War, Vol.1: To Arms. (Birinci Dünya Savaşı’nın nedenlerini ve ilk yılını derinlemesine ele alan akademik çalışma; savaşın arifesindeki askeri ve siyasi hazırlıklara ışık tutar.)
  • 1914-1918 Online – International Encyclopedia of the First World War“Causes of War”“Militarism”“Alliances”“Balkan Wars” vb. makaleler. (Birinci Dünya Savaşı’nın arka planı hakkında akademik makaleler içeren çevrimiçi bir ansiklopedi; güncel araştırma bulgularını yansıtır.)

Views: 0

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to site top
Creative Commons License
Except where otherwise noted, the content on this site is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.