İkinci Dünya Savaşı Öncesi Sistem Değişimi

(Üçüncü Dünya Savaşına Doğru -2)
İkinci Dünya Savaşı Öncesi Sistem Değişimi ve Yeni Düzenin Kurulması

Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte dünya siyasetinde köklü değişimler yaşandı. İmparatorluklar yıkılırken (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rusya), yerlerine yeni ulus devletler kuruldu ve uluslararası ilişkileri barışçı temelde düzenlemek için Milletler Cemiyeti gibi yapılar oluşturuldu. Ancak savaşı sonlandıran anlaşmaların adaletsiz ve sert hükümleri, yeni düzenin temelinde çatlaklar oluşturdu. Özellikle Versay Barış Antlaşması gibi antlaşmalar, mağlup devletlerde derin hoşnutsuzluk yaratırken galip devletlerin statükoyu koruma çabaları ile birleşince, barışçıl bir dünya düzeni kurulamadı daktilo1984.com daktilo1984.com. Bu dönemde ortaya çıkan ekonomik buhranlar, milliyetçi hırslar ve ideolojik kamplaşmalar, iki savaş arası dönemi güvensizlik ve çatışma ortamına sürükledi.

Versay Antlaşması’nın Ağır Şartları ve Almanya’nın Tepkisi

I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan 1919 Versay Antlaşması, özellikle Almanya için son derece ağır şartlar içeriyordu. Almanya büyük toprak kayıplarına uğradı; Alsace-Lorraine bölgesi Fransa’ya, Eupen ve Malmedy bölgeleri Belçika’ya, Batı Prusya ve Poznan bölgeleri Polonya’ya verildi. Saar bölgesi Milletler Cemiyeti’nin kontrolüne bırakıldı. Alman ordusu 100.000 kişi ile sınırlandırıldı, zorunlu askerlik kaldırıldı ve tank, uçak, denizaltı gibi modern silahların üretimi yasaklandı. Ayrıca Almanya, büyük miktarda savaş tazminatı ödemeye mahkûm edildi ve savaşın tüm sorumluluğunu üstlenmek zorunda bırakıldı egitim.com egitim.com. Bu koşullar, Almanya’yı askeri ve ekonomik olarak adeta hadım ederek ulusal onurunu zedeledi.

Versay Antlaşması’nın sonuçları Almanya’da derin bir ekonomik ve siyasi bunalıma yol açtı. Savaş tazminatlarının ödenmesiyle birlikte Alman ekonomisi çöktü ve ülke bir hiperenflasyon sarmalına girdi egitim.com. Bu ekonomik zorluklar, Weimar Cumhuriyeti’nin otoritesini sarstı ve ülkede ciddi bir siyasi istikrarsızlık ortaya çıktı egitim.com. Toplumun geniş kesimleri antlaşmanın dikte ettiği bu düzeni adaletsiz buldu ve giderek artan bir öfke beslemeye başladı. Almanya’da Versay’ın dayattığı şartlara duyulan tepki, aşırı milliyetçi ve revizyonist akımları güçlendirdi. Özellikle Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Partisi, “Versay zincirlerini kırma” vaadiyle halkın desteğini kazanarak iktidara yürüdü egitim.com. Versay Antlaşması’nın ağır koşulları, Almanya’da intikam ve revizyon arzusu doğurarak II. Dünya Savaşı’nın tohumlarını attı. Nitekim antlaşmanın getirdiği ekonomik ve siyasi kaos, Hitler’in iktidara gelmesine ve Almanya’nın saldırgan bir dış politika izlemesine zemin hazırlamıştır egitim.com. Özetle, I. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen, Almanya gibi mağlup devletlerin memnuniyetsizliği nedeniyle daha başından sarsılmıştır.

Yeni Sınırlar, Milliyetçilik ve Çatışma Dinamikleri

Versay ve diğer barış antlaşmaları Avrupa haritasını yeniden çizerken, her milletin kendi devletine sahip olmasını hedefleyen ulusların kendi kaderini tayin prensibi tam anlamıyla gerçekleşmedi. Orta ve Doğu Avrupa’da çeşitli etnik gruplar, kendilerini yabancı yönetimler altında buldular. Örneğin, Alman nüfusunun yoğun olduğu Sudetenland’ın Çekoslovakya’ya bırakılması veya Polonya’ya bir “Polonya Koridoru” açmak için Alman topraklarının bölünmesi gibi kararlar, ileride istikrarsızlığa yol açacak rahatsızlıklar yarattı. I. Dünya Savaşı sonunda çizilen sınırlar tam manasıyla etnik ve milli talepleri karşılamadığı için pek çok bölgede etnik gerginlikler ve sınır ihtilafları baş gösterdi egitim.com. Bu durum, hem yenik devletlerde hem de yeni kurulan ülkelerde bir güvensizlik ortamı yaratarak, ileride yaşanacak çatışmaların zeminini hazırladı.

Diğer yandan, savaşın galipleri kendi çıkarlarını korumak adına statükoyu katı biçimde sürdürmeye çalıştı. Milletler Cemiyeti gibi uluslararası kurumlar aracılığıyla mevcut sınırlar ve düzen korunmak istendi. Ne var ki galip devletlerin çıkarlarına hizmet eden bu statüko, İtalya, Almanya, Japonya gibi “revizyonist” ülkelerde memnuniyetsizliği artırdı. Milletler Cemiyeti, kurulduğu hedef olan kolektif güvenliği sağlama konusunda da yetersiz kaldı. Örgütün yaptırım gücünün sınırlı olması ve başta ABD gibi önemli aktörlerin Cemiyet’e katılmaması, uluslararası barışın korunmasını zorlaştırdı. Nitekim 1930’larda barışı tehdit eden krizlerde (Japonya’nın Mançurya’yı işgali, 1931; İtalya’nın Etiyopya’yı işgali, 1935; Almanya’nın Rhineland’a asker sokması, 1936 gibi) Cemiyet etkili bir müdahale gerçekleştiremeyerek caydırıcılığını kaybetti. Bu kolektif güvenlik mekanizmasının işlemez hale gelmesi, saldırgan devletleri cesaretlendirdi ve dünyayı yeni bir savaşın eşiğine biraz daha yaklaştırdı daktilo1984.com tr.topwar.ru.

1929 Ekonomik Buhranı ve Küresel Etkileri

1920’lerin sonunda patlak veren Büyük Buhran (1929 dünya ekonomik krizi), I. Dünya Savaşı sonrası kırılgan dengeleri altüst eden bir diğer önemli faktördü. ABD’de borsanın çöküşüyle başlayan bu ekonomik kriz kısa sürede tüm dünyaya yayılarak küresel ekonomiyi derinden sarstı egitim.com. Sanayileşmiş ülkelerde fabrikalar kapandı, üretim keskin biçimde düştü ve işsizlik görülmemiş seviyelere ulaştı egitim.com. Dünya ticaret hacmi daralırken ülkeler kendi ekonomilerini korumak için gümrük duvarlarını yükselttiler ve korumacı politikalara yöneldiler. Bu ise uluslararası ekonomik rekabeti kızıştırarak devletler arası ilişkilerde yeni gerilimler yarattı egitim.com egitim.com.

Buhran özellikle savaşta yenilmiş veya ağır yükümlülüklere maruz bırakılmış ülkelerde daha da yıkıcı oldu. Örneğin Almanya, hem 1920’lerin başındaki savaş tazminatları kaynaklı hiper-enflasyonu hem de 1929 Buhranı’nın etkileriyle çifte ekonomik darbe yaşadı egitim.com. Amerikan bankalarının çöküşü Alman bankalarını ve sanayisini vurdu; kredi kaynakları kuruyunca Almanya’da işsizlik milyonları buldu. Halk, demokratik hükümetin bu krize çözüm bulamadığı düşüncesiyle radikal alternatiflere yöneldi. Benzer şekilde İtalya gibi savaşın galibi olsa da ekonomik sıkıntılar yaşayan ülkelerde de toplumsal hoşnutsuzluk arttı. Kitlesel işsizlik ve yoksulluk, halk arasında mevcut düzene karşı güvensizlik yaratırken, uç ideolojilere destek zemini hazırladı egitim.com egitim.com. Kısacası, Büyük Buhran uluslararası sistemi ekonomik açıdan sarstı ve pek çok ülkede toplumsal düzeni istikrarsız hale getirerek çatışmaya meyilli otoriter hareketlerin doğmasına ortam sağladı.

Yükselen Faşizm Dalgası ve Yayılmacı Politikalar

İki savaş arasındaki dönemde ekonomik ve toplumsal bunalımlar, demokratik rejimlere duyulan güveni sarsarken aşırı ideolojilerin yükselişini hızlandırdı. FaşizmNazizm ve militarizm gibi akımlar çeşitli ülkelerde iktidarı ele geçirerek saldırgan politikalar izlemeye başladı. İtalya’da Benito Mussolini önderliğinde 1922’de iktidara gelen Faşistler, totaliter bir düzen kurarak Roma İmparatorluğu’nu diriltme hayaliyle yayılmacı bir dış politika benimsediler. İtalya’nın 1935’te Etiyopya’yı işgali, bu saldırgan politikanın bir göstergesiydi ve Milletler Cemiyeti’nin yaptırımlarına rağmen İtalya, Habeşistan’ı fethederek uluslararası dengeleri sarstı. Almanya’da ise Hitler liderliğinde 1933’te kurulan Nazi rejimi, Versay’ın kısıtlamalarını açıkça reddederek Almanya’yı hızla yeniden silahlandırdı. Hitler, kısa sürede Rhineland’ı askerîleştirdi (1936)Avusturya’yı ilhak etti (Anschluss, 1938) ve gözüne bir sonraki hedef olarak etnik Almanların yaşadığı Çekoslovakya’nın Südet bölgesinikestirdi. Hem Mussolini’nin faşist İtalyası hem de Hitler’in Nazizmi, saldırgan ve yayılmacı dış politikalarıyla Avrupa’da yeni bir savaşı tetikleyecek hamleler yapmaya başlamışlardı egitim.com.

Bu dönemde yalnız Avrupa’da değil, Asya’da da militarist ve faşist eğilimler güç kazandı. Japonya, 1930’lar boyunca güçlü bir militarist kliğin kontrolüne girerek emperyal bir yayılma politikası izledi. 1931’de Japon İmparatorluğu, zengin doğal kaynaklara sahip Mançurya’yı işgal etti ve kukla Mançukuo devletini kurdu. Bu adım uluslararası toplumda tepki toplasa da Japonya geri adım atmayarak Milletler Cemiyeti’nden ayrıldı. 1937’de Japon ordusu, uydurma bir sınır olayı bahane ederek Çin’e topyekûn saldırıya geçti ve İkinci Çin-Japon Savaşı patlak verdi. Japonya bu işgallerle Asya-Pasifik’te fiilen savaşı başlatmış oldu egitim.com. Benzer şekilde İspanya’da patlak veren 1936 İç Savaşı da Avrupa’daki faşizm-komünizm mücadelesinin bir cephesi haline geldi; Almanya ve İtalya, General Franco’nun milliyetçi güçlerini destekleyerek savaşın Avrupa geneline yayılabilecek bir ideolojik çatışma boyutu kazanmasına katkı sağladılar.

Toplumsal huzursuzluk ve korkuların gölgesinde, Almanya, İtalya ve Japonya’da kitleler bu radikal rejimlerin vaat ettiği güç ve istikrar söylemine kanıksadılar. Almanya’da Nazi Partisi, İtalya’da Faşist Parti ve Japonya’da militarist klik, halkın desteğini alarak hızlı bir şekilde ülke politikalarını domine etti egitim.com. Bu rejimler, aşırı milliyetçilikırkçılık ve militarizm ideolojileri etrafında propagandayla toplumlarını seferber etti. İçeride otoriter yöntemlerle muhalefeti susturan bu yönetimler, dışarıda saldırgan hamlelerle yeni topraklar kazanma ve imparatorluklar kurma peşine düştüler. Böylece yükselen faşizm dalgası, uluslararası sistemdeki dengeyi bozarak yeni bir küresel çatışmanın zeminini daha da sağlamlaştırdı egitim.com.

İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain (sol başta) ile Almanya Führeri Adolf Hitler (ortada), Eylül 1938’de Münih Konferansı sırasında bir araya gelirken görülüyor. Birinci Dünya Savaşı’nın dehşetini hafızalarında taşıyan İngiliz ve Fransız liderler, Hitler’in toprak taleplerini yatıştırma politikası ile ödünler vererek durdurabileceklerini sandılar. Bu politika çerçevesinde Almanya’nın Versay Antlaşması’nı ihlal eden adımlarına başlangıçta ses çıkarılmadı; Avusturya’nın ilhakı ve Çekoslovakya’nın parçalanması gibi agresif hamleler bile savaş çıkar korkusuyla tolere edildi. Ancak yatıştırma, barışı korumada başarısız oldu çünkü Hitler’in hedefi yalnızca geçmiş kayıpları telafi etmek değil, çok daha geniş bir yaşam alanı (Lebensraum) için sınırsız yayılmaidi encyclopedia.ushmm.org. Nitekim Hitler ve Nazi yönetimi, daha fazla toprak ele geçirip savaşmaya kararlıydılar ve verilen tavizler onların iştahını sadece kabarttı.

Avrupa’da Yatıştırma Politikası ve Yanılgılar

I. Dünya Savaşı’nın yıkımı, Avrupa devletlerinin zihinlerinde derin bir travma bırakmıştı. Özellikle Birleşik Krallıkve Fransa, yeni bir dünya savaşının önüne geçebilmek için 1930’larda barışı korumaya odaklandılar. İngiliz liderler, ülke içindeki ekonomik sorunlar ve savunma hazırlıklarının eksikliği nedeniyle, olası bir savaşın felaket getireceği korkusuyla savaştan kaçınma stratejisi benimsediler encyclopedia.ushmm.org. Bu stratejinin bir parçası olarak Almanya’nın bazı agresif adımlarına göz yummak veya taleplerini müzakereyle karşılamak şeklinde özetlenebilecek yatıştırma politikası (appeasement) uygulanmaya başlandı. 1938 Münih Anlaşması, bu politikanın doruk noktalarından biriydi: İngiltere ve Fransa, Hitler’i tatmin etmek umuduyla Südet bölgesinin Almanya’ya ilhakını onayladılar. İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain, Münih dönüşü “Barış için zaman kazandık” diyerek kamuoyunu rahatlatsa da bu tavizler Hitler’in yayılmacı hırsını engellemedi encyclopedia.ushmm.org.

Aslında yatıştırma politikası, dönemin şartlarında pragmatik bir hesapla ortaya çıkmıştı. Fransa’nın iç siyasette yaşadığı çalkantılar ve İngiltere’nin hem kendi imparatorluğunu koruma telaşı hem de ekonomik durgunluğu, yeni bir savaşa hazırlıksız olmalarına yol açmıştı. Bunun yanında birçok Britanyalı politikacı, Hitler’in taleplerini Versay Antlaşması’nın adaletsizliklerini düzeltmeye yönelik makul istekler olarak yorumluyordu. Özellikle Almanların çoğunlukta olduğu bölgelerin Almanya’ya katılma arzusunu, bir noktaya kadar “millî self-determinasyon” olarak görüyorlardı. Fakat bu yaklaşım büyük bir yanılgıyı barındırıyordu: Hitler’in gerçek niyetleri çok daha saldırgan ve tehlikeliydi. O, sadece Almanya’ya haksızlık edildiğini düşündüğü hususları telafi etmekle kalmayıp, Avrupa’da yeni bir imparatorluk kurma ve geniş lebensraum elde etme peşindeydi. İngiltere ve Fransa, Hitler’in diplomatik söylemlerine inanarak veya savaşın maliyetinden çekinerek onun niyetini tam olarak çözemedi. Sonuçta yatıştırma çabaları, Hitler’i durdurmak bir yana, ona zaman kazandırıp silahlanmasını tamamlamasına ve stratejik avantaj elde etmesine olanak sağladı.

Bu süreçte Almanya’nın attığı her pervasız adım (Rhineland’ın yeniden askerîleştirilmesi, Avusturya’nın ilhakı, Çekoslovakya’nın dağılması) karşısında ciddi bir tepkinin gelmemesi, Mihver devletleri cesaretlendirdi. İtalya da benzer şekilde Habeşistan işgalinden dolayı hafif ekonomik yaptırımlarla karşılaşıp önemli bir bedel ödemeyince, Hitler’le yakınlaşıp 1936’da Berlin-Roma Mihveri’ni oluşturdu. Nihayetinde, Avrupa’daki dengeler saldırgan rejimler lehine bozulurken, barışı korumak adına izlenen pasif tutum savaşı önleyemedi. Britanya ve Fransa, Hitler’in 1933’ten 1939’a dek yaptıklarına büyük ölçüde göz yummuş, adeta tehlikenin boyutunu geç fark etmişlerdi aa.com.tr. Bu stratejik yanılgı, II. Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlayan kritik etkenlerden biri oldu.

Japonya’nın Yayılmacı Politikaları ve ABD ile Büyüyen Gerilim

Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken, Asya-Pasifik’te de başka bir fırtına yaklaşıyordu. Japon İmparatorluğu, sanayisi için gereken ham maddelerin kıtlığı ve nüfus artışı gibi sebeplerle bölgesinde saldırgan bir yayılma stratejisi izlemeye başladı. 1930’larda Asya’da nüfuz elde etmek ve doğal kaynaklara ulaşmak amacıyla ardı ardına askeri harekâtlar gerçekleştirdi. Yukarıda bahsedildiği gibi 1931’de Mançurya’yı işgal eden Japonya, 1937’de de geniş kapsamlı bir savaş açarak Çin içlerine ilerledi egitim.com. Japon ordusunun Çin’de giriştiği Nanking Katliamı gibi vahşetler uluslararası kamuoyunda infial yarattı, ancak bu durum Tokyo’nun yayılmacı politikalarını durdurmadı. 1940’a gelindiğinde Japonya, Avrupa’daki savaşla meşgul olan sömürgeci güçlerin (İngiltere, Fransa, Hollanda) Asya’daki topraklarına da göz dikerek Güneydoğu Asya’ya doğru (Fransız Hindiçini, Britanya Malezyası, Hollanda Doğu Hint Adaları vb.) ilerlemeye başladı egitim.com.

Japonya’nın Pasifik’te artan agresif tutumu, bölgede kendi çıkarları bulunan ABD ile doğrudan çelişiyordu. Amerika Birleşik Devletleri başlarda Avrupa’daki gelişmelere mesafeli kalmakla birlikte, Pasifik’te Japonya’nın güçlenmesinden rahatsızdı. Japonya’nın çevresini askerî olarak kuşatma altına aldığını gören Washington yönetimi, Tokyo’yu durdurmak için ekonomik yaptırımlara başvurdu. Özellikle 1940 yılında ABD’nin Japonya’ya petrol ve çelik ihracatını durdurması, Japon ekonomisi ve savaş makinesi için hayati önem taşıyan kaynaklara erişimi kesti. Bu yaptırımlar, Japonya açısından bir “boğma politikası” olarak algılandı ve iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırdı egitim.com. Japon liderliği, ham madde kaynaklarına erişimin engellenmesini kendi varlığına tehdit sayarak, bu durumu aşmak için radikal bir karara yöneldi.

Sonuçta Japonya, ABD’yi saf dışı bırakmak ve Pasifik’te engelsiz ilerlemek amacıyla ani bir baskın planladı. 7 Aralık 1941 sabahı, Japon uçak gemilerinden kalkan uçaklar Hawaii’deki Pearl Harbor deniz üssüne saldırdı. Bu beklenmedik saldırı, ABD’yi doğrudan II. Dünya Savaşı’na çekti egitim.com. Ertesi gün ABD, Japonya’ya savaş ilan etti; Almanya ve İtalya da müttefikleri olarak ABD’ye savaş açtıklarını duyurdular aa.com.tr. Böylece Avrupa’da başlamış olan yangın, Pasifik’e de sıçrayarak savaşı gerçek anlamda küresel hale getirdi. Japonya’nın hammadde arayışıyla tetiklediği yayılmacı hamleler ve ABD ile giriştiği bilek güreşi, II. Dünya Savaşı’nın Asya-Pasifik cephesini açmış oldu.

Savaşın Patlak Vermesi: Polonya’nın İşgali

Tüm bu gelişmeler, dünyayı kaçınılmaz olarak topyekûn bir çatışmaya doğru sürüklüyordu. Nihayet Avrupa’da bardağı taşıran son damla, Almanya’nın Polonya’ya saldırısı oldu. Hitler, 1939 boyunca Polonya’dan Danzig (Gdańsk) şehri ile Polonya Koridoru’ndan Almanya’ya toprak verilmesini talep ederek baskıyı artırdı. Polonya’nın bu ültimatomlara boyun eğmeyeceği anlaşılınca, Nazi Almanyası 23 Ağustos 1939’da SSCB ile Molotov-Ribbentrop Paktı adında bir saldırmazlık ve gizli paylaşım anlaşması imzalayarak, doğu cephesini güvence altına aldı. Ardından, 1 Eylül 1939 şafağında Alman orduları Polonya’ya ani bir saldırı başlattı. Bu işgal, Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın resmen başlaması demekti egitim.com.

Almanya’nın Polonya’ya yönelik bu saldırgan hamlesi, İngiltere ve Fransa’nın yıllardır sürdürdükleri yatıştırma politikasının artık sonuna gelindiğini gösteriyordu. Polonya’nın işgali, Britanya ve Fransa için aşılmaması gereken kırmızı çizginin ihlali anlamına geliyordu aa.com.tr. Daha önceki krizlerde barışı korumak adına geri adım atan Müttefik devletler, bu kez sessiz kalmadılar. 3 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan ettiler egitim.com. Böylece diplomasi tükenmiş, II. Dünya Savaşı Avrupa’da resmen başlamış oldu.

Savaşın ilk aşamasında Almanya ve Sovyetler Birliği, gizli anlaşmalarına uygun şekilde Polonya’yı aralarında paylaştılar. Eylül 1939’un sonunda Polonya tamamen işgal edilmiş, ülke haritadan silinmişti. Batılı Müttefikler, Polonya’ya yardıma niyet etseler de hızlı Alman taktiği (Blitzkrieg) karşısında etkili olamadılar. Ancak İngiltere ve Fransa’nın savaş ilanı, Hitler’in beklediğinin aksine bu iki büyük gücün artık daha fazla geri çekilmeyeceği anlamına geliyordu. Artık Avrupa, geri dönüşü olmayan bir savaş atmosferine girmişti. İlerleyen aylarda Almanya’nın Batı Avrupa’ya saldırıları (1940 ilkbaharında Danimarka, Norveç, ardından Fransa’nın işgali) ve Mussolini İtalya’sının savaşa katılmasıyla çatışma iyice genişledi. Sonunda 1941 sonunda da ABD’nin ve Sovyetler Birliği’nin de dahil olmasıyla, iki ayrı cephede başlayan savaş, Mihver (Almanya-İtalya-Japonya) ve Müttefik (İngiltere-Fransa-ABD-SSCB ve diğerleri) blokları arasında dünyanın dört bir yanına yayılan bir küresel mücadeleye dönüştü aa.com.tr aa.com.tr.

II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinde, özetle, I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan dengesiz ve adaletsiz düzenin payı büyüktür. Versay Antlaşması’nın Almanya’da yarattığı kin ve revizyon isteği, küresel ekonomik buhranın sağladığı elverişli zemin, faşist liderlerin agresif emelleri ve bunlara karşı kolektif güvenlik sisteminin işlememesi dünyayı yeni bir savaşa sürükledi. Müttefik devletlerin barışı korumak uğruna izlediği yatıştırma politikası, saldırganları durdurmaya yetmeyince 1939’da Avrupa’da; 1941’de Asya-Pasifik’te geri dönüşü olmayan bir çatışma başlamış oldu. Sonucunda milyonlarca insanın hayatına mal olacak bu savaş, uluslararası sistemin ne denli kökten sarsıldığını acı bir şekilde gösterdi. İnsanlık, yaklaşık yirmi yıl önce “tüm savaşlara son verecek savaş” sloganıyla biten bir dünya savaşının ardından, daha da yıkıcı olan ikinci bir küresel felakete böyle adım attı.

Kaynaklar:

  • Egitim.com – İkinci Dünya Savaşı’nın Nedenleri: Versay Antlaşması’nın şartları ve sonuçları, savaşın diğer nedenleri (milliyetçilik, faşizm, ekonomik buhran) ve savaşın başlaması anlatılmıştır egitim.com egitim.com egitim.com egitim.com egitim.com egitim.com.
  • USHMM Holokost Ansiklopedisi – İngiltere’nin Hitler’e ve Nazi Almanyası’na Yatıştırma Politikası: Yatıştırma stratejisinin arka planı, Chamberlain dönemi politikaları ve Hitler’in durdurulamaması açıklanmıştır encyclopedia.ushmm.org encyclopedia.ushmm.org.
  • Anadolu Ajansı – Tarihin en büyük felaketi: İkinci Dünya Savaşı: Savaşa giden süreçte Hitler’in hamleleri karşısında İngiltere ve Fransa’nın tutumu ve Polonya işgali sonrasında savaş ilanı vurgulanmaktadır aa.com.tr aa.com.tr.
  • Egitim.com – Savaş Öncesi Japonya’nın İşgalleri: Japonya’nın Mançurya ve Çin’i işgali, ABD ile yaşanan gerilim ve Pearl Harbor saldırısına giden süreç detaylandırılmaktadır egitim.com egitim.com.

Views: 2

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to site top
Creative Commons License
Except where otherwise noted, the content on this site is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.