İslam’da Burçlara ve Astrolojiye Yer Yoktur
Günümüzde astroloji ve burç kavramları, popüler kültürün etkisiyle geniş kitlelere yayılmış durumdadır. Teknoloji ve sosyal medyanın sağladığı sınırsız bilgi akışı içinde, bilimsel temele dayanmayan pek çok inanış da hızla yayılabilmektedir. Özellikle son yıllarda astroloji, yıldız haritaları ve burç yorumları birçok insanın ilgisini çekmekte; pek çok kişi doğum anındaki yıldız ve gezegen konumlarına bakarak karakterlerini tanımlamaya, ilişkilerini yönlendirmeye çalışmaktadır. Hatta bazıları, hayatlarına dair önemli kararları bile burç yorumlarına göre şekillendirmektedir. Bu durum, modern toplumda masum bir eğlence gibi görünen astrolojinin aslında ne denli köklü bir yanılgıya dayandığını göstermektedir.
Böylesi bir inanış biçimi, bireylerin akıl ve mantık süzgecini devre dışı bırakıp, sorgulamadan söylenenleri kabullenmelerine yol açmaktadır. İş, evlilik, eğitim hatta sağlık gibi kritik konularda dahi burçlara göre hareket eden insanlar, kendi akıl ve iradelerini bir kenara itip hiçbir gerçekliğe dayanmayan bir kaynağı rehber edinmektedir. Bu şekilde akli ve bilimsel temeli bulunmayan bir inanca bağlanmak, zamanla kişinin sağlıklı muhakeme yapma becerisini köreltir. Dahası, astrolojik inançlar İslam’ın inanç esaslarıyla da ters düşmektedir. Burçlara ve gezegenlere gizemli güçler atfetmek, farkında olmasa bile kişinin Allah’tan başka varlıklara güç atfetmesine ve tevhid inancını zedeleyerek şirk koşmasına yol açabilir. Aşağıda, astrolojinin hem akli ve bilimsel açıdan temelsiz oluşu hem de İslam’ın tevhid ilkesiyle neden bağdaşmadığı detaylarıyla ele alınacaktır.
Astroloji Akla ve Bilime Aykırıdır
Astroloji, iddialarını ne mantıksal ne de bilimsel olarak ispat edebilmiştir. Bilimsel yöntemlerle test edilemeyen, gözlem ve deney sonuçlarıyla doğrulanamayan bu sistem, bilim dünyası tarafından “sözde bilim” (pseudoscience) olarak nitelendirilmektedir. Astrolojinin öne sürdüğü varsayımlar, basit sorgulamalarla bile çelişkilerini ele verir. Nitekim yaygın astrolojik iddialardan bazılarını akıl ve bilim ışığında incelediğimizde, şunlar açıkça görülmektedir:
- İddia: “Doğduğun an, kaderinin haritasını belirler.”
Gerçek: Aynı anda doğan on binlerce insan, bambaşka hayatlar yaşamaktadır. Birbirine yakın zamanlarda hatta aynı dakikada doğan sayısız insanın hayat yolculukları tamamen farklıdır. Bu gerçek, doğum anındaki yıldız dizilimlerinin kaderi belirlediği iddiasını kesin olarak çürütür. Kaldı ki kaderi yıldızlar değil, yalnızca Allah belirler; şuursuz gök cisimlerinin (gaz ve taştan ibaret varlıkların) insan kaderi üzerinde hiçbir etkisi olamaz. - İddia: “İkizler, aynı burçta doğdukları için karakterleri ve kaderleri benzerdir.”
Gerçek: Aynı anda doğan ikiz kardeşlerin bile yaşamları ve kişilikleri çok farklı olabilmektedir. Genetik olarak neredeyse aynı olan ve benzer çevre koşullarını paylaşan ikizlerin dahi bambaşka mizaçlara sahip olabilmeleri, yıldız konumlarının hayatı belirlemediğini açıkça gösterir. - İddia: “Gezegenler ruh hâlimizi, ilişkilerimizi ve başarılarımızı etkiler.”
Gerçek: Gezegenler yalnızca cansız fiziksel cisimlerdir; bilinç ve iradeden yoksundurlar. Mars, Jüpiter, Satürn gibi gezegenler dev gaz veya kaya kütleleridir; ne bir enerji yayabilir ne de karar alabilirler. Dolayısıyla onlara metafizik güçler atfetmek hem akla hem bilime aykırıdır. - İddia: “Burç yorumları geleceğe dair yol gösterir.”
Gerçek: Aynı gün, aynı burç için farklı kaynaklar bambaşka yorumlar yayınlayabilmektedir. Burç falları genellikle herkesin kendinden bir şey bulabileceği muğlak ifadeler içerir. Üstelik bir astroloğun “müjde” dediğine bir diğeri “dikkat” diyebilmektedir. Bu çelişkili tabloda gaybdan haber verircesine yol göstermeye çalışmanın ciddiye alınır bir yanı olmadığı ortaya çıkar. - İddia: “Astrolojik öngörüler büyük ölçüde tutar.”
Gerçek: Bu öngörüler aslında genel ifadelerden ibarettir ve tesadüfen tutan birkaç örnek abartılarak sunulur. Söz gelimi “Bu hafta enerjin yüksek olabilir” gibi yuvarlak laflar çoğu kişiye uyabilir; ancak o an hastanede zor günler geçiren birine aynı söz anlamsız kalır. İnsanlar, gerçekleşen birkaç tahmine odaklanıp sayısız gerçekleşmeyeni göz ardı etmeye yatkındır. Bu seçici algı sayesinde astrolojinin doğru çıktığı yanılgısına kapılabilirler. - İddia: “Astroloji evrenseldir.”
Gerçek: Farklı kültürlerin astroloji sistemleri birbirinden tamamen farklıdır. Örneğin Batı astrolojisi bir kişiyi “Yay burcu” sayarken, Çin astrolojisi aynı kişiyi bambaşka bir hayvan yılında doğmuş kabul eder. Hint astrolojisi ise apayrı takımyıldızlara göre yorum yapar. Her kültürün gökyüzünü farklı bölümlere ayırması, astrolojinin keyfi ve tutarsız doğasını gösterir. - İddia: “Astroloji, hayati kararlar için güvenilir bir rehberdir.”
Gerçek: Yıldız fallarına göre evlilik tarihi seçmek, yatırım kararı vermek gibi adımlar maddi ve manevi ciddi zararlara yol açabilir. Bir insanın en önemli kararlarında yol gösterici, rastgele yıldız yorumları değil Kur’an ahlakının kazandırdığı akıl ve vicdan olmalıdır. Nitekim inançlı bir kişi için doğru rehber, Allah’ın değişmez ilkeleri ve ilham ettiği sağduyudur, gökteki cisimlerin varsayılan etkileri değil. - İddia: “Astroloji bilimsel bir disiplindir.”
Gerçek: Astroloji bilimsel yöntemlerle sınanamaz; öngörüleri tutarlı ve tekrarlanabilir değildir. Bilimsel bir teori, deney ve gözlemle yanlışlanabilir netlikte olmalıdır. Oysa astrolojik iddialar muğlaklık barındırır ve her test edildiğinde farklı sonuçlar verir. Bu nedenle bilim insanları astrolojiyi bilimsel değil, sözde-bilim olarak değerlendirmektedir.
Bütün bu gerçekler ışığında, astrolojik inanışların ne akli bir temele ne de bilimsel bir dayanağa sahip olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Görüldüğü üzere yıldız falları ve gezegen konumlarıyla karakter veya geleceği belirleme iddiaları, hem mantık kurallarına aykırıdır hem de hiçbir deneysel kanıtla desteklenmemiştir. Unutmamak gerekir ki, her ne kadar zararsız gibi sunulsa da bu tür inanışların peşinden gitmek sadece mantıksal bir hata değil, aynı zamanda inanç açısından da riskler taşımaktadır. Özellikle de bir Müslüman için, gökteki şuursuz cisimlere anlam yükleyip onlardan medet ummanın manevi sonuçları son derece tehlikeli olabilir.
Astrolojinin Pagan Kökleri
Astrolojiye duyulan inancı masum bir hobi olarak görmemek gerekir; zira bu inanışın kökleri, tarihin derinliklerindeki putperest kültürlere uzanır. İnsanlık tarihi boyunca pek çok toplum, Güneş, Ay, yıldızlar ve gezegenlere kutsallık atfetmiş, onları hayatlarını yönlendiren ilahlar olarak kabul etmiştir. Antik Mısır’dan Mezopotamya’ya, Roma’dan Hint uygarlıklarına dek gök cisimlerine tapınma çeşitli pagan inançların temelini oluşturmuştur. Örneğin Babil’de astrologlar krallara yıldızlara göre kehanetlerde bulunur, Roma’da Jüpiter ve Mars gibi gezegenler tanrıların isimleriyle anılırdı. Nitekim günümüzde gezegenlerin çoğu da eski pagan tanrılarının isimlerini taşımaktadır (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter vb. adlar Roma mitolojisindeki putperest tanrılardan gelir) . Bu tarihsel olgular, astrolojinin eski putperest inançların modern bir uyarlaması olduğunu göstermektedir.
Antik Mezopotamya’dan kalma M.Ö. 3. binyıla ait bir putperest tapınan heykeli. Tarih boyunca insanlar cansız taş ve heykellere ilahi anlamlar yükleyip tapınmışlardır.
Geçmişte putlara tapan kavimler, taş ve ağaç heykellerine kurbanlar adamış, onlardan medet ummuştu. Bugün bu putların yerini yıldız falları ve gezegen sembolleri almış görünmektedir. Bir farkla ki modern insan, adına “astroloji” diyerek bu kadim inancı sözde bilim kisvesine büründürmeye çalışmaktadır. Oysa özde yapılan şey aynıdır: Cansız nesnelere güç atfedip onlardan geleceğe dair yardım beklemek. Astrolojide Satürn, Jüpiter gibi gezegenlere “kritik etkiler” yakıştırmak, eski çağlarda bu gezegenlerle özdeşleştirilen tanrılara tapınmanın güncellenmiş bir versiyonudur. Gerçekte Satürn de dev bir gaz ve buz kütlesinden ibarettir; ne konuşabilir, ne duyabilir, ne de insanlara fayda sağlayabilir. Nasıl ki bir put heykelinin insan kaderine etkisi yoksa, milyarlarca kilometre uzaktaki bir gezegenin de hayatımıza müdahale etmesi düşünülemez.
NASA’nın Cassini uzay aracı tarafından görüntülenen Satürn gezegeni. Çarpıcı güzelliğine rağmen Satürn, bilinç sahibi olmayan ve insanların kaderine yön verme kudreti bulunmayan bir gaz devinden başka bir şey değildir.
Astrolojiye inanmanın, eski putperest mantığın günümüzde farklı biçimde devam etmesinden başka bir anlamı yoktur. İnsanlar belki artık tapınaklarda taş heykellere tapmıyor, fakat burç fallarına bel bağlayarak benzer bir saplantıyı sürdürüyorlar. Bu bakış açısıyla astroloji, insanların zihinlerinde kadim bir hurafenin modern surette yeniden canlandırılmasıdır. Ne var ki, tarihte putperest toplumların akıbeti ortadadır: Taştan ya da gökten medet umanlar hüsrana uğramış; sonunda bu sahte ilahlardan medet beklemenin boşunalığını anlamışlardır. Günümüz insanı da aynı hataya düşmemeli, hiçbir gerçek gücü olmayan varlıklara anlam yüklemekten sakınmalıdır.
Tevhid İnancı Açısından Astroloji
İslam inancının temeli tevhid, yani Allah’ın birliği ve eşsiz kudreti inancıdır. Tevhid, evrendeki tüm güç ve iradenin yalnızca Allah’a ait olduğunu, O’ndan başka hiçbir varlığın kendi başına hayır veya şer getirme kudreti bulunmadığını kabul etmektir. Bu nedenle bir Müslüman için, yıldızlar veya gezegenler gibi yaratılmışlara kader üzerinde bağımsız bir güç atfetmek düşünülemez. Gök cisimlerinin insan yaşamını yönlendirdiğine inanmak, onları adeta Allah’a ortak koşmak anlamına gelir. Kur’an’a göre böyle bir inanış, en büyük günahlardan olan şirk kapsamına girer. Nitekim Kur’an’da, Allah’tan başka varlıklara ilahi güç vehmedenler hakkında, “Allah’ı bırakıp da kendilerine ne bir fayda ne de zarar veremeyecek şeylere tapanlardan daha sapkın kim olabilir?” diye buyrulmuştur (Yunus Suresi, 18). Hiçbir yıldız veya gezegen, ne kendi varlığına ne de başkasına fayda ya da zarar verme kudretine sahiptir.
İslam, insanların kaderini yıldızların etkileyebileceği yönündeki inancı kesin bir dille reddeder. Çünkü geleceğe dair bilinmeyenler, gayb bilgisi, yalnızca Allah’a aittir. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği, “De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur” ayetiyle ifade eder (Neml Suresi, 65). Dolayısıyla yıldız fallarıyla gaybdan haber verme iddiası, İslami açıdan geçersizdir. Peygamber Efendimiz de falcılık ve kehanet gibi uygulamaları yasaklamış; yıldız falcılığıyla uğraşanları uyarmıştır. İslam alimleri tarih boyunca astrolojiyi reddedilen bir uğraş olarak görmüş; Müslümanların bu tür fallara itibar etmemesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Kur’an’da elbette yıldızlar ve gezegenlerden bahsedilir, ancak bunlar Allah’ın varlığının ve kudretinin işaretleri olarak anlatılır. Örneğin Rahman Suresi 6. ayette “Yıldızlar ve ağaçlar (Allah’a) secde eder” denerek her şeyin Allah’a boyun eğdiği vurgulanır. En’âm Suresi 76-79’da Hz. İbrahim’in bir yıldızı, sonra Ay’ı ve Güneş’i gözlemleyerek onların batıp kaybolduklarını görünce ilah olamayacaklarını akıl yoluyla anladığı ibret verici bir kıssa olarak anlatılır. Bu kıssa, gök cisimlerinin doğup batarken acziyetini ortaya koyarak, insanları yıldızlara değil Allah’a yönelmenin gereğine dikkat çeker. Ayrıca Necm Suresi 49. ayette Sirius yıldızından söz edilmesi, bazı cahillerin sandığı gibi ona özel bir güç isnat edildiği anlamına gelmez; tam tersine Allah’ın kudretinin bir nişanesi olduğu anlatılır. Dolayısıyla Kur’an’ın genel mesajı açıktır: Yıldızlara ve gezegenlere hükmeden, onların da Rabbi olan yalnız Allah’tır. Hiçbir yıldız veya doğum haritası, Allah’ın izni olmaksızın kimsenin geleceğini belirleyemez.
Astrolojiye inanmanın dini açıdan tehlikesi, insanı farkında olmadan tevhid çizgisinden saptırabilmesidir. Gökyüzündeki bilinçsiz cisimlere metafizik güç atfetmek ve kaderi onların hareketlerine bağlamak, İslam inancının temeli olan tevhid anlayışıyla doğrudan çelişmektedir. Bir Müslüman, hayatının akışını tayin edenin yıldızlar değil Allah olduğunu bilmelidir. Kader inancı, her şeyin Allah’ın bilgisi ve kontrolünde gerçekleştiğini kabul etmektir. Bu inanca ters biçimde “yıldız falı”na bel bağlamak, Allah’ın kudretini göz ardı edip O’na ortak koşmaya varan ciddi bir yanılgıdır. İslam dini bu nedenle falcılık, kehanet, medyumluk gibi gaybdan haber verme iddiasındaki tüm uygulamaları kesinlikle yasaklamıştır. Yıldız falcılığı da bu kapsamda yasaklanmış; bu işle uğraşanlara danışılması, onların söylediklerine inanılması Müslümanlara yakışmayan bir tutum olarak görülmüştür.
Sonuç olarak, astrolojiye ve burçlara inanmak ne bilimsel ne de İslami açıdan kabul edilebilirdir. İslam’da burçların ve astrolojinin yeri yoktur; zira temelsiz ve çelişkili varsayımlara dayanan bu inanış, özünde modern bir hurafe olmaktan öteye geçemez. Akıl sahibi bir insanın, hayatını yıldız fallarının yönlendirmesine izin vermesi, kendi iradesini ve muhakemesini inkar etmesi demektir. Hele ki inanan bir kimse için, rehber edilecek yegâne kaynak Allah’ın kelamı ve O’nun verdiği sağduyudur. Bir Müslüman, kararlarını alırken burç yorumlarına değil Kur’an’ın öğütlerine ve aklıselime kulak vermelidir. Astrolojiye inanarak çelişkiye düşmüş olanlar için ise bu gerçekleri görmek bir uyanış vesilesi olabilir. Unutmayalım ki gerçek huzur ve doğru yol, gökyüzündeki cisimlerden medet ummakla değil, ilimle, akılla ve Allah’a tevekkül etmekle bulunur. Bu bilinçle hareket eden bireyler, hem aklen özgürleşecek hem de imanlarını korumuş olacaklardır.
Kaynaklar:
- İTÜ Astronomi Kulübü, “Güneş Sisteminde Adlandırma ve Mitoloji” yazısı .
- Kur’an-ı Kerim (Yunus 10:18; Neml 27:65; En’âm 6:76-79 sure ve ayetler).
- NASA Cassini Görevinden Satürn Gezegeni Görüntüsü (2004).
- Metropolitan Sanat Müzesi (New York) envanterinden M.Ö. 2900-2600 dönemine ait Mezopotamya “Ayakta Dua Eden Adam” heykeli.
Views: 8
