(Üçüncü Dünya Savaşına Doğru -4)
Sonuç: Günümüz Dünyası ve Geleceğe Yönelik Projeksiyon
Küresel Düzenin Dağılması: Güç Geçişleri ve Artan Çatışmalar

Dünya siyasetinde son yıllarda belirgin bir kırılma yaşanmaktadır. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ABD merkezli hegemonik düzen, özellikle 21. yüzyılın üçüncü on yılından itibaren çözülme emareleri göstermektedir. Tek kutuplu dönemin sonuna gelindiği, Amerika Birleşik Devletleri’nin “tartışmasız gücünün” devrinin kapandığı sıkça dile getiriliyor news.sky.com. Buna paralel olarak, uzun süredir var olan “kurallara dayalı” küresel düzenin çözülmekte olduğu yönünde Batı dünyasında bir algı güçlenmiş durumda weforum.org. Geleneksel uluslararası kurumlar ve ittifaklar eski etkinliğini yitirmeye yüz tutuyor – nitekim geleneksel küresel yönetişim mekanizmalarının artık “paslandığı” yönünde değerlendirmeler mevcut chathamhouse.org.
Bu jeopolitik güç geçişleri ortamında, bölgesel düzeyde çatışmaların sayısı ve şiddeti belirgin biçimde artmıştır. Araştırmalar, 2024 yılında dünya çapında 61 ayrı savaşın sürdüğünü – bunun 1946’dan bu yana görülen en yüksek sayı olduğunu ortaya koyuyor weforum.org. Küresel düzeyde çatışmayı önlemek için inşa edilmiş mimarinin ise bu artış karşısında yetersiz kaldığı görülüyor. Büyük güçler arasındaki silah kontrolü anlaşmaları peşi sıra zayıflıyor veya ihlal ediliyor; Ukrayna’dan Kızıldeniz’e ve Tayvan Boğazı’na dek çatışma ihtimali her coğrafyaya yayılmış durumda ve mevcut düzende caydırıcı “koruyucu raylar” olarak görülen mekanizmalar hızla aşınıyor weforum.org. Askeri harcamalar rekor düzeylere çıkarken barışı koruma girişimleri geriliyor; BM gibi kurumlar artan gerilimleri yatıştırmakta zorlanıyor. Örneğin BM Güvenlik Konseyi, büyük güç vetoları nedeniyle pek çok krizde kilitlenmiş halde ve çok taraflı hareket alanı daralıyor weforum.org.
Dünya genelinde çatışma bölgelerinin yaygınlaştığını gösteren veriler mevcuttur. Yukarıdaki haritada, son yıl içinde silahlı çatışmalarda yaşanan can kayıplarının yoğunluğuna göre ülkeler renklendirilmiştir. Koyu kırmızı ile işaretlenen bölgeler, yılda 10 binin üzerinde can kaybına yol açan büyük savaşların yaşandığı ülkeleri göstermektedir. Turuncu ve sarı tonlar, daha düşük yoğunluklu çatışmaların sürdüğü coğrafyalara karşılık gelirken gri alanlar görece barışçıl bölgelerdir. Bu görsel tablo, küresel istikrarsızlığın boyutlarını gözler önüne sermektedir.
Bölgesel Kırılma Noktaları: Sıcak Çatışma Bölgeleri

Küresel güç dengesindeki sarsıntı, belirli jeopolitik gerilim hatlarında çatışma riskini ciddi oranda yükseltmiş durumda. Uzun yıllardır “donmuş” görünen anlaşmazlıklar bile yeniden alevlenme potansiyeli taşıyor. Bugün dünya sahnesinde adeta her aktör, oluşan kaos ortamında kapanmamış tarihi hesaplarını kapatmaya çalışıyor. Öne çıkan bazı sıcak bölgeler ve potansiyel kırılma noktaları şöyle sıralanabilir:
- Asya-Pasifik (Çin – Tayvan): Doğu Asya’da yükselen Çin ile ABD liderliğindeki güçler arasında odak noktası Tayvan Boğazı’dır. Pekin yönetimi, kendi toprağı saydığı Tayvan’ı nihai olarak kontrol altına alma niyetini gizlemiyor; uzmanların %65’i Çin’in önümüzdeki on yıl içinde Tayvan’ı güç kullanarak alma girişiminde bulunacağını öngörüyor atlanticcouncil.org. Böylesi bir girişim, ABD’nin ve müttefiklerinin Tayvan’ı savunmak için savaşa dahil olma ihtimali nedeniyle küresel çapta bir çatışmayı tetikleyebilecek en tehlikeli senaryolardan biri olarak görülüyor. Nitekim 2025 yılı itibarıyla Çin ile Rusya, Kuzey Kore ve İran arasında artan stratejik yakınlaşma da bölgedeki gerilimin küresel bir güç blokları çatışmasına dönüşebileceği bir unsur olarak değerlendiriliyor atlanticcouncil.org.
- Güney Asya (Hindistan – Pakistan): Nüfusça ve askeri kapasitece dev iki komşu olan Hindistan ve Pakistan, özellikle Keşmir sorunu ekseninde nükleer silahların gölgesinde kırılgan bir barış sürdürüyor. 2025 yılının Mayıs ayında Keşmir’de yaşanan bir militan saldırısı sonrası taraflar günler içinde karşılıklı hava harekâtları yaparak savaşın eşiğine gelmiş; ABD arabuluculuğunda son anda ateşkes sağlanmıştır washingtonpost.com. Bu kriz, iki nükleer güç arasındaki her çatışmanın kontrolden çıkıp tam ölçekli bir savaşa dönüşebileceği endişesini yeniden gündeme taşımıştır washingtonpost.com. Uzmanlar, Hindistan-Pakistan denkleminde bir sonraki çatışmanın “ne zaman” olacağı sorusunun “olup olmayacağı” sorusunun önüne geçtiğine dikkat çekmektedir.
- Avrupa (Rusya – Ukrayna / NATO): 2014’ten beri Doğu Avrupa’da süregelen Ukrayna krizi, Şubat 2022’de Rusya’nın kapsamlı işgal harekâtıyla II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en büyük savaşa dönüşmüş durumda. Ukrayna’daki savaş doğrudan iki ülke arasında görünse de fiilen NATO ile Rusya’yı da karşı karşıya getirmiş haldedir. Batı dünyası Ukrayna’ya yoğun askeri ve mali destek verirken, Moskova bunu kendi güvenliğine yönelik topyekûn bir vekâlet savaşı olarak sunuyor. Bu cepheleşme, önümüzdeki on yıl içinde Rusya ile NATO’nun doğrudan bir askeri çatışmaya girme ihtimalini azımsanamayacak düzeyde artırmıştır – stratejistler böyle bir olasılığı %45 mertebesinde değerlendirmektedir atlanticcouncil.org. Olası bir Rusya-NATO sıcak çatışması, nükleer güçlerin müdahil olacağı bir savaş demek olduğundan, sonuçları küresel düzeyde yıkıcı olacaktır.
- Doğu Akdeniz (Türkiye – Yunanistan ve Kıbrıs): Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında on yıllardır süregelen Ege Denizi’ndeki egemenlik ihtilafları ve Kıbrıs sorunu, mevcut belirsiz uluslararası konjonktürde yeniden alevlenebilecek riskli alanlardır. İki komşu NATO müttefiki, zaman zaman sert söylemler ve askeri restleşmelerle gündeme gelseler de uzun süredir geniş çaplı bir çatışmadan kaçınmayı başarmıştır. Ancak ada egemenliği, deniz yetki alanları ve ulusal onur gibi konular “varoluşsal” düzeyde görüldüğünden, bu anlaşmazlıklar çözümsüz kaldıkça taraflar arası gerginlik sürekli bir tırmanma potansiyeli taşımaktadır atlanticcouncil.org. Uzmanlar, bölgedeki etnik ve toprak anlaşmazlıklarının çözümsüz geçen her gün daha da girift hale gelerek içinden çıkılmaz bir hal aldığını vurgulamaktadır atlanticcouncil.org. Dolayısıyla, uluslararası sistemde genel bir çatışma ortamı doğarsa, Ege ve Doğu Akdeniz’de uzun zamandır bekleyen sorunların hızla silahlı kapışmaya dönüşme tehlikesi bulunmaktadır.
Aktörler ve Çok Kutuplu Düzenin Dinamikleri
Küresel güç mücadelesinin merkezinde, ABD ile Çin arasındaki rekabet yer alıyor. Pek çok analist, günümüzdeki krizler ve çatışmalar içinde en belirleyici unsurun bu iki süper güç arasındaki nüfuz mücadelesi olduğu konusunda hemfikir; zira “ABD-Çin rekabeti dünyamızı en temelden yeniden şekillendirecek” potansiyele sahip görülüyor realclearworld.com. Ekonomiden teknolojiye, askeri güçten ideolojik etkiye kadar çok boyutlu bir Yeni Soğuk Savaş yaşandığı sıkça dile getiriliyor. Önümüzdeki on yıllık perspektifte dünya siyasetinin iki rakip blok etrafında keskin biçimde bölünmesi olasıdır: Nitekim 2024 sonunda yapılan bir strateji anketinde, uzmanların neredeyse yarısı 2035 yılına gelindiğinde dünyanın büyük ölçüde ABD ve Çin eksenli kamplara ayrılmış olacağınıöngörmüştür atlanticcouncil.org. Bu süreçte Çin’in Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi aktörlerle daha resmi bir müttefiklik ağı kurarak Washington liderliğindeki koalisyona alternatif bir kutup inşa etmesi de muhtemeldir. Sonuç olarak, iki süper güç arasındaki mücadelenin rotası, 21. yüzyılın uluslararası sisteminin ana hattını belirleyecektir.
Transatlantik cephede ise Avrupa Birliği’nin konumu belirsizliklerle dolu. Bir yandan AB, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı karşısında üyeleri arasında dayanışmayı koruyup ekonomik-siyasi bütünleşmesini derinleştirerek küresel bir güç merkezi olarak kalmaya çalışıyor. Öte yandan, kıta içinde artan popülist akımlar, kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerindeki ekonomik ve siyasal görüş ayrılıkları Birlik bünyesinde çatlaklar oluşturuyor. Giderek daha fazla analist, AB’nin iç bütünlüğünün ciddi bir sınavdan geçtiğini ve “iç parçalanma” riskinin özellikle yüksek olduğunu dile getiriyor carnegieendowment.org. Örneğin savunma ve teknoloji politikalarında zengin ve fakir üye ülkeler arasındaki uçurum derinleşirken, bazı hükûmetlerin ulusal çıkarlarını ortak Avrupa politikalarının önüne koyma eğilimi birliğin geleceğini tehdit ediyor. Eğer üye devletler arasında derin görüş ayrılıkları giderilemezse, Avrupa projesinin zayıflaması – hatta dağılması – bile ihtimal dahilinde görülüyor.
Washington-Pekin ekseninde yaşanan kutuplaşmaya rağmen uluslararası sistem, basitçe iki bloklu bir düzene indirgenemeyecek kadar karmaşık görünüyor. Dünyada hiçbir ülkenin tek başına her alanda egemen olamayacağıyeni bir denge oluşurken, çok sayıda orta ölçekli güç de kendi çıkarlarını maksimize etmek üzere devreye giriyor chathamhouse.org. Bu “çok kutuplu” (multipolar) veya bazı düşünürlerin deyimiyle “çoklu-ağ (multiplex)”düzende, ABD askeri ve finansal bakımdan en güçlü aktör olarak kalsa da Çin ticaret ve kalkınma yatırımlarında lider konuma yükseliyor; Avrupa Birliği küresel ticaret ve iklim standartlarını belirlemede etkisini sürdürüyor; Hindistan, Türkiye, Brezilya gibi ülkeler kendi bölgelerinde ağırlıklarını artırıyor chathamhouse.org chathamhouse.org. Böyle bir ortamda devletler, kesin ve kalıcı kamplara bölünmek yerine esnek iş birliği ağlarıyla denge politikası izlemeyi tercih ediyorlar. Güneydoğu Asya örneğinde görüldüğü üzere, ülkeler büyük güç rekabetinde durum ve konuya göre bazen Çin’le bazen ABD’yle yakınlaşıp katı saf tutmaktan kaçınabiliyor chathamhouse.org. Birçok aktör güvenlik çıkarları için ABD ile müttefik kalırken ekonomik kalkınma ve altyapı ihtiyaçları için Çin’le iş birliği yapabiliyor. Bu çok taraflı denge arayışları, Soğuk Savaş döneminin blok siyasetine kıyasla daha karmaşık ama aynı zamanda daha esnek bir güç dağılımı dinamiği ortaya çıkarıyor.
“Üçüncü Dünya Savaşı” Kavramı ve Yeni Mücadele Alanları
Tüm bu çatışma dinamikleri içinde cevap aranan kritik soru şudur: Dünya yeni bir küresel savaşın eşiğinde mi? Kimi strateji uzmanları, mevcut gidişatı “Üçüncü Dünya Savaşı fiilen başladı mı?” sorusuyla tartışmaya başlamış durumda thefp.com. 2020’lerin ortasına gelindiğinde eğer dünya “yangın yerine dönmüş” gibi hissediliyorsa, bu şaşırtıcı değildir – Ukrayna’dan Orta Doğu’ya, Afrika’dan Uzak Asya’ya birçok kriz ve savaş aynı anda patlak vermiş haldedir. Nitekim Birleşik Krallık Savunma Bakanı dahi dünyanın “savaş sonrası dönemden savaş öncesi döneme”girdiğini söyleyerek, önümüzdeki beş yıl içinde Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran’ı kapsayabilecek savaşların dünyayı sarabileceği uyarısında bulunmuştur news.sky.com. Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral H.R. McMaster da “dünya savaşının eşiğinde olduğumuzu” belirtirken, halihazırda ekonomik cephede bir savaşın sürdüğünü, Avrupa ve Orta Doğu’da fiilen savaşlar yaşandığını ve Pasifik’te de bir savaş tehlikesi belirdiğini dile getirmektedir thefp.com. Gerçekten de jeopolitik rekabet artık yalnız askeri değil, ekonomik ve teknolojik boyutlarda da cereyan ediyor: Ticaret savaşları, karşılıklı yaptırımlar, enerji üzerinden bilek güreşleri, yapay zekâ ve yarı iletken teknolojilerinde üstünlük yarışı gibi unsurlar büyük güç mücadelesinin ana enstrümanları haline gelmiş durumda. Yapay zekâ liderliği için küresel yarış ile keskinleşen ekonomik rekabetin uluslararası istikrarı tehdit eden yeni bir cephe açtığı belirtiliyor weforum.org.
Bununla birlikte, bugünün rekabetinin topyekûn bir askerî dünya savaşına dönüşmesi halinde, teknolojik gelişmeler sayesinde biriken yıkım kapasitesinin sonuçları geçmişteki dünya savaşlarından bile katbekat ağır olabilir. Konvansiyonel, nükleer, dijital (siber) ve insansız harp yöntemlerinin bir arada devreye gireceği bir Üçüncü Dünya Savaşı senaryosunun, insanlığı bütünüyle yok edebilecek bir potansiyel taşıdığıvurgulanmaktadır weforum.org. Bu felaket ihtimalini önlemek için nükleer caydırıcılık gibi mekanizmalar devrede olsa da, uzmanlar asıl riskin büyük güçlerin kasten bir dünya savaşı başlatmasından ziyade, bir kriz bölgesinde yaşanacak tırmanmanın yanlış hesaplar zinciriyle istenmeden bu sonucu doğurması olduğunu belirtiyor. Özellikle Ukrayna ve Tayvan gibi noktalarda nükleer güçlerin karşı karşıya gelme senaryosunun ciddiyetle ele alınması gerektiği sıkça hatırlatılıyor news.sky.com. Tarihsel tecrübe, bir büyük savaşın kıvılcımının nerede parlayacağını öngörmenin zor olduğunu gösteriyor: 1914’te Saraybosna’da lokal bir suikastın büyük ittifakları tetikleyerek dünya savaşına yol açtığı, 1939’da Avrupa’da bölgesel bir işgalin (Polonya’nın istilası) küresel bir ateşe dönüştüğü düşünüldüğünde, bugünün lokal krizlerinin de kontrolden çıkması halinde benzer zincirleme etkiler yaratması olasıdır. Nitekim bir değerlendirmede içinde bulunduğumuz dönemin “enormously dangerous” (olağanüstü tehlikeli) olduğu vurgulanarak, dönemim verdiği uyarı işaretlerinin ciddiye alınması gerektiği belirtilmiştir news.sky.com. Bu analizde, 1914 öncesinde dönemin insanları yaklaşan felaketi öngöremediği gibi, bugün de yerel görünen bir kıvılcımın aniden sanayi ve teknoloji çağının topyekûn imha gücünü açığa çıkarabileceği uyarısı yapılmaktadır.
Elbette “Üçüncü Dünya Savaşı kaçınılmazdır” demek için herkes hemfikir değil. Ancak risk algısının giderek yükseldiği de inkar edilemez. Yapılan bir küresel ankette, strateji uzmanlarının %40’ı önümüzdeki on yıl içinde büyük güçler arasında bir dünya savaşı çıkacağı beklentisini dile getirmiştir atlanticcouncil.org. Hatta bu uzmanların önemli bir kısmı, olası bir dünya savaşında nükleer silahların kullanılacağını ve mücadelenin uzay boyutuna dahi taşacağını öngörmektedir atlanticcouncil.org. Yine de ihtiyatlı yorumcular, “III. Dünya Savaşı başladı” şeklinde kesin konuşmanın erken olduğunu belirtiyor. Sky News’e konuşan bir analist, yaşanan gerilimlerin “bizi III. Dünya Savaşı’na götüreceğini söyleyemeyiz — ancak korkutucu biçimde, götürmeyeceğini de söyleyemeyiz” diyerek belirsizliğe dikkat çekmiştir news.sky.com. Benzer şekilde, ABD’li tarihçi Philip Zelikow 2024 yazında dünyamızın “önümüzdeki 1-3 yıl boyunca maksimum tehlike dönemine” girdiğini ve küresel çapta bir savaş çıkma ihtimalinin %20–30 düzeyinde olduğunu belirtmiştir atlanticcouncil.org. Kısacası insanlık, yeni bir dünya savaşı olasılığını bertaraf edip edemeyeceğinin sınanacağı kritik bir eşikte duruyor.
Geleceğe Yönelik Projeksiyon ve Sonuç
Mevcut gidişatı tersine çevirecek veya yumuşatacak çözümler konusunda ise küresel ölçekte bir belirsizlik hakim. Uluslararası kurumların reforma tabi tutulması, bölgesel iş birliği mekanizmalarının güçlendirilmesi, teknolojik rekabetin yeni normlar ve anlaşmalarla dizginlenmesi gibi öneriler sık sık dile getiriliyor. Ne var ki, 80. yılını kutlayan Birleşmiş Milletler’in reform çabalarına rağmen çok taraflı iş birliğini artırma yönündeki ivme son derece zayıf; büyük güç ayrılıkları nedeniyle somut adımlar atılamıyor weforum.org. NATO ve AB dahi kendi iç sorunlarıyla meşgulken, G7/G20 gibi platformlar yeni güç dengelerini tam kapsamakta zorlanıyor. Dolayısıyla mevcut düzenin kendiliğinden “eski normale” dönmesini beklemek gerçekçi görünmüyor.
İyimser senaryolara göre insanlık, böylesi bir küresel çatışmadan kaçınmayı başararak daha çok kutuplu fakat dengelibir dünya düzenine evrilebilir; yani güç geçişleri bir dünya savaşı olmaksızın yönetilir ve uluslararası sistem yeni aktörleri de içerecek şekilde reforme edilir. Kötümser senaryoya göre ise, halihazırdaki gerilimler bir eşiği aştığında hızla zincirleme reaksiyonlarla büyük bir savaşa dönüşebilir ve ancak ağır yıkımların ardından yeni bir denge kurulabilir. Özetle, tarihin bu dönüm noktasında eski sistem otomatik olarak çökmez; fakat dönüşüm sancılıdır ve bugünün aktörlerinin bu dönüşümün neresinde durduklarını, nasıl rol oynayacaklarını güçlü biçimde kavramaları gerekir.
“Eski sistem otomatik olarak çökmez; fakat dönüşüm sancılıdır ve bugünün aktörleri bu dönüşümün neresinde olduklarını güçlü biçimde anlamalılar.” news.sky.com weforum.org
Views: 2




















