Bugünkü İslam coğrafyasını incelediğimde, birçok ülkede uygulanan İslam anlayışının Kur’an merkezli olmaktan ziyade, rivayet dinine dayandığını açıkça görüyorum. Mezheplerin, tarihsel-politik şartların ve yerel kültürlerin etkisiyle şekillenen bu farklı İslam yorumları, çoğu zaman Kur’an’ın mesajından uzaklaşmış durumda. Öyle ki, bir ülkede helal kabul edilen bir şey, başka bir ülkede haram ilan edilebiliyor. Hâlbuki Allah, Kur’an’da haramları açıkça belirtmiştir ve bunun dışında bir şeyi haram kılmak yetkisi yalnızca Allah’a aittir. Bu konu ile ilgili sure ve ayetleri aşağıda sıralıyorum:
- Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir. (En’am Suresi 119)
- “Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?” “Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir” de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz. (A’râf Suresi, 32)
- De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” (Yunus Suresi, 59)
- Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)
Haram ve helalı belirleme yetkisi Allah’ın elinde iken, Allah’ın emrine karşı gelerek hanam ve helal kılan çelişkili İslam anlayışlarının temelinde, Kur’an’a değil; yorumlara, rivayetlere ve siyasi menfaatlere dayalı bir din algısının yattığını düşünüyorum. Kur’an merkezli bir din anlayışı tesis edilmediği için, bu ülkelerde iktidarlar kendi rejimlerini ve otoritelerini meşrulaştırmak adına sözümona “İslam”ı baskıcı ve totaliter bir araca dönüştürmüş durumdalar. Vatandaşların haklarını hiçe sayan, temel özgürlükleri baskılayan bu uygulamalar, bana göre Kur’an’a açıkça aykırıdır.
Oysa Kur’an-ı Kerim’inde yüce Rabbimiz’in bizlere buyurduğu temel ilkelerinden biri din ve inanç özgürlüğüdür. Allah, insanlara dinde özgürlük tanımış ve inancın zorla benimsetilemeyeceğini açıkça bildirmiştir:
- “Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk, sapıklıktan ayrılmıştır. Kim tağutu inkâr edip Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuştur. Allah her şeyi işitir ve bilir.” (Bakara Suresi, 256)
- De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.”… (Kehf Suresi, 29)
- Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? (Yunus Suresi, 99)
- Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)
- Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. (Gaşiye Suresi, 21-22)
- Allah dileseydi ortak koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onlara vekil (onlardan sorumlu) da değilsin. (En’am Suresi 107)
- Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir tebliğden ibarettir. (Nahl Suresi, 82)
- Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (Nahl Suresi, 125)
- Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. (Zümer Suresi, 41)
- Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur’an) bir uyarıdır. Artık kim dilerse ondan öğüt alır. (Müdessir Suresi, 54-55)
Bu ayetler, inanç meselesinin ancak bireysel bir tercih olabileceğini, baskı ve zorlamayla dinin kabul ettirilemeyeceğini net biçimde ortaya koymaktadır. Benim inandığım İslam’da bireyin aklı, vicdanı ve iradesi kutsaldır; hiç kimse bir başkasının dini tercihine müdahale edemez.
Kur’an ayrıca, başka inançlara ve din mensuplarına da saygı gösterilmesi gerektiğini vurgular:
- Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. (En’am Suresi, 108)
Bu emir, yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda toplumsal barış ve karşılıklı saygı açısından da evrensel bir ilke sunmaktadır. Dinî çoğulculuğun, hoşgörünün ve karşılıklı saygının temelini atan bu yaklaşım, benim İslam anlayışımın merkezinde yer alıyor.
İslam’ın tebliğ yöntemi bile bu özgürlükçü anlayış üzerine kuruludur. Kur’an’a göre, bir insanı dine çağırmak ancak güzel sözle, hikmetle, ikna ile yapılabilir:
- Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (Nahl Suresi, 125)
Yüce Allah’ın buyurduğu tüm bu ayetler bize gösteriyor ki, Kur’an’a göre inanç bir seçimdir. Zorlama değil, özgür irade esastır. Hiçbir rejimin, hiçbir grubun ya da iktidarın insanlara inanç dayatma hakkı yoktur. Aksine, insanlar tercihlerinde özgür bırakılmalıdır.
Kur’an merkezli olmayan bir İslam anlayışının; baskıcı, anti-demokratik ve insan haklarına aykırı yönetimlere zemin hazırladığına üzülerek tanık oluyorum. Ancak ben, Kur’an’a dayalı bir İslam anlayışının tam tersine; özgürlükçü, insan onurunu esas alan ve inanç ile düşünce özgürlüğünü koruyan bir zemin sunduğuna inanıyorum.
Gerçek İslam’ın, insanlara baskı uygulayan değil; onların aklını ve vicdanını muhatap alan bir din olduğunu, Kur’an’ın bizzat kendisi açıkça ortaya koymaktadır. Bu yüzden, İslam adına yapılan baskıcı uygulamaları değil; Allah’ın vahyine dayalı özgürlükçü Kur’an İslam’ını savunuyorum.
© 2025, Bedri Yılmaz.
BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International