Türkiye’de Gençlik Şiddetindeki Artışın Nedenleri

Türkiye’de son yıllarda 15-18 yaş arası gençlerin karıştığı öldürme ve yaralama vakalarında belirgin bir artış yaşandığı gözlemlenmektedir. Resmi TÜİK verilerine göre 2015-2021 döneminde 15-17 yaş grubunda toplam 4.373 çocuk öldürme suçuna karışmış, bu vakaların %91’i erkek çocuklar tarafından işlenmiştir. Aynı dönemde çocukların karıştığı yaralama suçu sayısı 328.235’e ulaşmış, bunların %81’i erkek çocuklardır. Bu istatistikler, suça karışan gençler arasında ergenlik çağındaki erkeklerin çoğunlukta olduğunu göstermektedir. Ancak Türkiye’deki resmi verilerin kapsamının ve güvenilirliğinin sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle suça sürüklenme nedenlerini değerlendirirken OECD, Eurostat gibi uluslararası veri kaynaklarına öncelik verilmektedir. Aşağıda, ekonomik koşullar ile değerler sistemindeki erozyon olarak iki ana başlık altında bu artışın muhtemel sebepleri ele alınacaktır.

Ekonomik Sebepler

Türkiye, 2018 sonrası dönemde derin bir ekonomik krize girmiştir. Bu süreçte liradaki hızlı değer kaybı ve yüksek enflasyon hane halkının alım gücünü ciddi biçimde aşındırmıştır. OECD verilerine göre 2022’de Türkiye’de tüketici fiyat endeksi %72,3 ile 20 yılın zirvesine ulaşırken, OECD ortalaması aynı dönemde sadece %7 civarında kalmıştır. Yüksek enflasyon özellikle gıda fiyatlarını tırmandırmış, düşük-orta gelirli ailelerde çocukların yeterli beslenmesini zorlaştırmıştır. Örneğin PISA 2022 sonuçlarına göre, Türkiye’den katılan 15 yaşındaki öğrencilerin %19,2’si son 30 günde en az bir kez “yiyecek parası olmadığı için” yemek yiyemediğini bildirmiştir ki bu oran OECD ortalamasının çok üzerindedir. Beslenme yetersizlikleri ve çocuk yoksulluğundaki bu artış, sosyal ve psikolojik sorunları tetikleyerek gençleri saldırgan davranışlara yatkın hale getirebilir.

Diğer yandan işsizlik oranları da ekonomik sıkıntılardan olumsuz etkilenmiştir. OECD’nin 2024 verilerine göre Türkiye’de genel işsizlik oranı yaklaşık %8-9 civarında seyretmekte, OECD ortalamasının (%4-5) oldukça üzerindedir. Genç nüfus arasındaki işsizlik, bu rakamların çok daha üzerinde tahmin edilmektedir. Güvenilir tahminlere göre genç işsizlik Türkiye’de OECD ülkelerinin en yükseği arasında olup artış eğilimindedir. Yüksek işsizlik ve düşük gelir beklentisi gençlerde geleceğe yönelik umutsuzluğu derinleştirerek onları suça ve şiddete yönlendirebilmektedir. Nitekim Atila ve Çelikkaya’nın analizine göre Türkiye’deki ekonomik kriz dönemleri ile suç oranları arasında pozitif bir nedensellik ilişkisi bulunmuştur. Bu çalışma aynı zamanda TÜİK’in yoksulluk gibi temel verilere ulaşılamamasının araştırma yapmak için önemli bir kısıt olduğunu vurgulamaktadır.

Ekonomik kriz ayrıca eğitim fırsatlarında eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Gelir kaybına uğrayan aileler çocuklarını okulda tutmakta zorlanmakta, eğitim kalitesi düşmekte ve gençler erken yaşta iş arama ya da suça yönelme eğilimine girebilmektedir. Örneğin Eğitim Reformu Girişimi verilerine göre Türkiye’de çocukların yaklaşık %35’i ciddi maddi yoksulluk içindedir. 2021’de çocukların %45,2’si “yoksulluk veya sosyal dışlanma riski” altındadır (AB ortalaması %24,4). Bu maddi yoksunluğun en somut yansımalarından biri de okul başarısının düşmesi ve öğrencilerin besin güvensizliği yaşamalarıdır. Dahası, bütçeleri kısıtlanan ailelerde gençler suça sürüklenme ya da şiddete başvurma eğilimi gösteren çevrelere daha kolay yakınlaşmaktadır. Kısacası, aile gelirinin erimesi, işsizlik ve yoksulluktaki artış, gençlerin gelecek umudunu ve toplumsal aidiyet duygusunu zedeleyerek şiddet ve suç oranlarını tırmandıran ciddi bir sosyal kırılma yaratmıştır.

Değerler Sistemindeki Erozyon

Ekonomik gerekçelerin yanı sıra Türk toplumunda son yıllarda değerler sisteminde gözlenen erozyon da gençlerde artan şiddetin arka planını oluşturmaktadır. İktidarın “dindar nesil yetiştirme” söylemi, aslında gençlerin değer dünyasıyla toplumsal gerçeklik arasındaki çarpıcı uçurumu ortaya koymuştur. Bir yandan Türkiye’yi dünya genelindeki din ve inanç analizleriyle kıyaslayan araştırmalar, toplum genelinde ve özellikle genç kuşakta inançsızlık eğilimlerinin arttığını göstermektedir. Örneğin DW Türkçe’nin aktardığı bir ankete göre 18-24 yaş aralığındaki gençlerin %11’i “Allah’a inanmadığını” belirtirken, sadece %47’si kendini dindar olarak tanımlamıştır; aynı oran 65 yaş üzerindekilerde %80’dir. Bu veriler, “dindar nesil” iddiasının gerçekte tutmadığını açıkça ortaya koyuyor. Euronews ise, “araştırmalara göre inançsızlık dünya genelinde yükseliş gösteriyor” ve Türkiye’de “özellikle genç neslin dine mesafe koymaya başladığını” bildirmektedir. Ayrıca dindar kesimlerden akademisyenler bile, gençlerde deizm/ateizm eğilimlerinin arttığına dikkat çekmektedir. Dolayısıyla gençler arasında dinin ve geleneksel değerlerin etkisinin zayıfladığı ve bunun bir tepki olarak “dinsizlik” eğilimini beslediği söylenebilir.

Bu “manevî boşluk” tek başına inanç konusuyla sınırlı kalmayıp toplumsal değerlerde genel bir erozyonu işaret etmektedir. Modern dünyada yaygınlaşan tüketim kültürü ve hazcılık, gençlerde bireyselci ve narsisist eğilimleri körüklemektedir. Sosyal bilimlerin işaret ettiği gibi, 21. yüzyıl trendleri gençlerde “anomi, yabancılaşma, köksüzlük, varoluşsal bunalım, manevi açlık” ve “amaçsızlık” gibi olguları öne çıkarmıştır. Eğitim sisteminde de ahlaki prensipleri içselleştirecek nitelikte değer eğitimi verilmemesi, pek çok gencin aidiyet duygusunun zayıflamasına yol açmıştır. Bilhassa ülke genelinde güven, adalet, merhamet ve sorumluluk gibi temel değerlerin giderek sarsılması, çocuk ve gençlerin sağlıklı bir karakter gelişimi önünde engel oluşturmaktadır. Araştırmalarda belirtildiği gibi bir toplumda bu tür değerler yoksa gençler “yaşanan hayatı anlamsız ve değersiz” olarak algılamaya başlamakta, huzursuzluk, stress ve “anlam boşluğu” gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özetle, Türkiye’de maddi desteğin azalması ve maddi krizlerin yol açtığı umutsuzluğun yanında, toplumsal aidiyet ve ahlaki yönlendirme zayıfladığı için gençler ideoloji veya sorumluluk taşımayan bir nihilizme itilebilmektedir. Bu durum şiddet eğilimi ile de örtüşmektedir: Bilinçsizce güç ve erken tatmin peşinde koşan bir gençlik; karşılaştığı sorunları sorun çözmekten çok fiziksel üstünlük yoluyla halletmeye eğilimli hale gelmiştir.

Hükümet Etkisiz Politikaları Kayıp Gençlik Oluşturuyor

Tüm bu gelişmeler ışığında mevcut hükümetin milli ve gençlik politikaları da eleştiri konusu olmaktadır. Uzun yıllardır dile getirilen “dindar nesil” söylemi ve son dönemdeki gençlik programları, ekonomik ve sosyal zemini sağlamadan ideolojik bir gençlik modeli dayatmaktadır. Oysa OECD gibi uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye, gençlerin yeterli beceri ve eğitime sahip kılınmasının önemini vurgulamaktadır. OECD 2023 Türkiye raporu, gençlerin yeteneklerle donatılmasının demografik potansiyeli fırsata dönüştüreceğini belirterek (örneğin mesleki eğitim ve işgücü piyasasına erişim reformları önermiştir). Oysa uygulamada eğitim sistemindeki dinî odaklı dönüşümler, imam hatiplere ve meslek liselerine yönelim teşviki ile sosyal eşitsizlikleri gidermek bir kenara bırakılmıştır. Gençlerin işsizlik sorununa yönelik politikalar sınırlı kalmış, yoksulluk ve aile içi destek eksiklikleri ihmal edilmiştir. Bu eksikliklerin sonucu olarak, bir yandan ekonomik koşulları nedeniyle dışlanan; diğer yandan “dindar/gençlik” söylemleriyle kendine yönelik bir destek görmeyen birçok genç, toplumsal aidiyet ve gelecek umudunu yitirmiştir.

Sonuç olarak, Türkiye’de 15-18 yaş arası gençlerin şiddet olaylarına karışmasının ekonomik ve sosyokültürel çoklu sebepleri vardır. 2018 sonrası ekonomi politikalarının yol açtığı gelir kaybı, işsizlik ve yoksulluk; beslenme ve eğitim imkânlarının daralması gençleri umutsuzluğa sürüklerken suç işleme riskini artırmıştır. Buna ek olarak, değerler sistemindeki erozyon ve aidiyet eksikliği gençlerde anlam kaybı ve nihilist bir ruh hali doğurmuştur. Türkiye örneğinde bu karmaşık tablo, çocuk ve gençlerin suçlu olarak damgalanmasını önleyecek bütüncül çözümler yerine ideolojik söylem ve eksik politika adımlarıyla karşılanamaz. Bilimsel çalışmalar ve uluslararası karşılaştırmalar, gençlere sosyal destek, kaliteli eğitim, istihdam fırsatları ve içselleştirilmiş değerler kazandırmanın şiddeti azaltmada belirleyici olduğunu göstermektedir. Bu nedenle ülke özelinde gençlik politikalarının ekonomiyi, sosyal politikaları ve değerler eğitimini aynı anda güçlendirecek şekilde yeniden ele alınması gerekmektedir.

© 2025, Bedri Yılmaz.

BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International

Tüm hakları saklıdır! İçeriği izinsiz kullanmayınız!

Visited 5 times, 1 visit(s) today
Content Protection by DMCA.com

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to site top



© 2025, Bedri Yılmaz.

BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International

Tüm hakları saklıdır! İçeriği izinsiz kullanmayınız!

Creative Commons License
Except where otherwise noted, the content on this site is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.