Eserine Aşık Olmak: Vazgeçememenin Psikolojisi Üzerine

Hayatımda başkalarında defalarca şahit olduğum bir olgu var: İnsanların kendi eserlerine, emeklerine, geçmişte verdikleri uğraşlara neredeyse aşkla bağlanmaları. Bu öyle bir bağ ki, kimi zaman gerçekleri görmeyi zorlaştırıyor. Kimi zaman maddi, manevi zarar görseler bile o bağlılık kolay kolay kopmuyor. Bu duruma ilk bakışta “azim” diyebiliriz belki ama altında yatan daha derin, daha psikolojik bir yapı var.
İlk örneğim çok yakın bir arkadaşıma dair. Birkaç senede bitirdiği bir kitabı vardı. Gerçekten kendini bu işe adadı, gecesini gündüzüne kattı. Fakat kitap, ne yayın dünyasının taleplerine uygun bir nitelik taşıyordu ne de ticari bir karşılığı vardı. Tüm göstergeler bu emeğin artık rafa kaldırılması gerektiğini söylüyordu. Ama o, yıllarını verdiği bu metinden bir türlü vazgeçemedi. Onu yayınlatmak için olmadık çabalar gösterdi. Çünkü o artık sadece bir kitap değildi. O kitap, onun bir parçasıydı. Kendi emeğine, kendi eserine âşık olmuştu.
Benzer bir durumu bir başka tanıdığımda gözlemledim. Mütercim-tercümanlık hizmeti sunan bir firması vardı. Uzun yıllar boyunca büyük bir titizlikle işini sürdürdü. Fakat yapay zekâ destekli çeviri sistemleri devreye girince işler bıçak gibi kesildi. Herkes yapay zeka çözümlere yönelirken onun şirketi eski maddi getirisini tamamen yitirdi. Fakat o buna rağmen şirketi kapatmadı. Göz göre göre zarar etse de, ayakta tutmaya çalıştı ve yıllar geçmesine rağmen şirketini finanse etmeye devam ediyor. Çünkü bu şirket onun yıllarca üzerine titrediği bir yapıydı. Onu kapatmak, sanki kendisinden bir parçayı yitirmek gibi. Onca emek vererek karakter bulduğu ya da bir işe yaradığını hissettiği bu şirketi kapamak belki de onun bilinaltında artık işe yaramazlığını gösteriyor. Bu nedenle de şirketi sonlandırmayı redediyor.
Bu duygu durumu yalnızca projelerle ya da işlerle sınırlı değil. Özellikle kadınlarda sık gözlemlediğim bir diğer örnek, ilişkiler üzerinden yaşanıyor. Birçok kadın, içinde bulunduğu ilişki artık kendisini tüketiyor olsa da, “ben bu ilişkiye çok emek verdim” diyerek devam etmeyi seçiyor. Oysa o ilişki artık sevgi, huzur ya da destek vermiyor. Buna rağmen, sırf o geçmiş çaba boşa gitmesin diye, ilişkiden çıkamıyorlar. Bu tutum, psikolojide “batık maliyet yanılgısı” (sunk cost fallacy) olarak tanımlanır. Harcanan çabanın, akılcı bir değerlendirmeyi gölgelediği bu durum, yalnızca zaman ve kaynak kaybı olarak değil, duygusal olarak da yıkıcı bir sürece dönüşüyor.
Bazen bir kitap, bir şirket, bir ilişki bizim için sadece bir proje, bir iş, bir birliktelik olmaktan çıkar. Kimliğimizin bir parçasına dönüşür. Bu yüzden ondan vazgeçmek, sanki kendi içimizden bir şeyi kaybetmek gibi gelebilir. Ama aslında mesele o şeyin kendisi değildir. Mesele, o şey ne ise onun sadece bir araç olduğunu unutmamaktır. Bir şirket sadece para kazanmak için kurulan bir kurumdur. Bir kitap insanlara hitap ediyorsa faydalıdır. Bir ilişki insana huzur ve anlam katıyorsa önemlidir.
Sonuç olarak, önemli olan bir kitabı bastırmak değil, o kitabı yazarken neyi hedeflediğini unutmamaktır.Amaç şirketi büyütmek değil, sadece kar etmek ve ayrıca o şirkette çalışanların emek verenlerin hayatlarına olumlu bir dokunuştur. Bir ilişkiyi sürdürmenin kendisi yıllarca birliktelik yaşandı diye asıl tek amaç değildir. İnsanı ruhen ve bedenen tamamlayan, insana ruhen huzur veren kişiyi kaçırmamaktır.. Kitaplar araçtır, şirketler araçtır, ilişkiler araçtır. Bunları amaç gibi görmeye başladığımızda yolumuzu şaşırırız.
Hayatta esas mesele, yolculuğun neden yapıldığını bilmekdir.

Views: 1




















