Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve “Muasır Medeniyet Seviyesi” Hedefi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli hedeflerinden biri, ülkemizi “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak” idi. Bu ifade, Türkiye’yi çağının en gelişmiş ve ileri toplumlarının düzeyine ulaştırma ve hatta onların da ilerisine taşıma idealini ortaya koymaktadır. Nitekim Atatürk bir konuşmasında “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız… Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” diyerek bu hedefi açıkça vurgulamıştır. Atatürk bu amacı millî bir ülkü olarak benimsemiş ve Türk milletine “Hedefiniz çağdaş (muasır) medeniyet seviyesine ulaşmak ve onu aşmaktır” diyerek yön göstermiştir.

“Muasır Medeniyet Seviyesi” Ne Demektir?

“Muasır” sözcüğü çağdaş anlamına gelir; dar anlamda aynı çağda yaşayan, aynı döneme ait demektir. Geniş anlamda ise içinde bulunulan dönemin en ileri, en gelişmiş toplum ve devletlerini ifade eder. Atatürk’ün kullandığı “muasır medeniyet seviyesi” tabiri de dönemin medenî Batı toplumlarının düzeyi anlamına gelmektedir. Yani Atatürk, Türk milletinin ulaşmasını hedeflediği uygarlık düzeyini, o çağda dünyada ulaşılan en yüksek medeniyet standardı olarak tanımlamıştır. Bu hedef, sadece o düzeye ulaşmayı değil, onu geçmeyi de içerir; Atatürk, Türk milletinin daima ileriyi hedef almasını istemiştir. Onun inkılâpları, her türlü yabancı etkiden arınmış millî bir medeniyet yaratarak milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaya yöneliktir . Başka bir deyişle, “muasır medeniyet seviyesi” Atatürk için Türk milletinin muasır (çağdaş) dünyada hak ettiği yeri alması ve medeni dünyanın da ilerisinde bir seviyeye ulaşması demektir.

Atatürk’ün çağdaşlaşma vizyonu, yalnızca yüzeysel bir batılılaşma veya taklitçilik değildir. O, modernleşmeyi bir “hayat davası” olarak görmüştür. Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllarda geri kalması ve bu yüzden Batılı devletlerce küçümsenip baskı altına alınması, kapitülasyonlar ve dış müdahaleler, Atatürk’e göre ancak çağdaş medeniyet seviyesine çıkmakla aşılabilirdi. Nitekim 1923’te Lozan görüşmelerinde Batılı temsilciler, Türkiye’nin şeriat esaslı eski hukukunu bahane ederek “Türkiye geri kalmıştır” iddiasıyla eşit muameleye direnç göstermişlerdi. Bu durum karşısında Atatürk, süratle hukuk sistemini laikleştirip modern kanunlar kabul etmeyi kararlaştırdı. O süreçte “Memleket behemehal asri, medeni, müteceddit olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır” diyerek ülkenin kesinlikle çağdaş, medeni ve yenilenmiş bir hale gelmesinin Türk milleti için bir ölüm-kalım meselesi olduğunu ifade etmiştir . Sonuç olarak Atatürk’ün bütün çabası, Türk milletini geri bırakan kurumları ortadan kaldırıp onların yerine milletin karakterine ve çağın gereklerine uygun, ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak amacına yönelik olmuştur .

Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Özellikleri

Atatürk’ün hedeflediği muasır medeniyet seviyesi, yalnızca teknolojik ilerleme veya maddi kalkınma ile ölçülen bir seviye değildir. Bir ülkenin uygarlık düzeyi, elbette ekonomik gelişmişlik, altyapı ve teknoloji kapasitesi ile alakalıdır; ancak bunların yanı sıra yüksek ve yaygın eğitim düzeyi, hukukun üstünlüğü, demokrasi kültürü ve toplumsal saygı gibi unsurlarla da belirlenir. Gerçek anlamda medeniyet seviyesi, toplumun bilim ve teknik alanındaki başarıları kadar, insan haklarına dayalı bir yönetim, hukuka ve adalete saygı, fikir özgürlüğü ve katılımcı demokrasi gibi değerleri içselleştirmesiyle ortaya çıkar. Atatürk de uygarlık anlayışını bu geniş perspektifte ele almıştır. Onun radikal modernleşme vizyonu, sadece maddi ve teknik unsurlarda değil, Türk toplumunun hayat görüşünde topyekûn bir değişimi öngörüyordu. Yani Atatürk, milletin kıyafetinden takvimine kadar günlük yaşam tarzını çağdaşlaştırırken, zihinlerde de akılcı, bilimsel ve ilerici bir düşünce yapısı yerleştirmeye çalışmıştır. Nitekim “Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda… elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir (pozitif bilimdir)” diyerek uygarlık yolunun rehberinin bilim ve akıl olduğunu vurgulamıştır . Atatürk’e göre gerçek medeniyet, bilimin ve aklın yol gösterdiği, insanların “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bireyler olduğu bir toplumsal düzendir. Böyle bir düzende çağdaş eğitim kurumları, hukuka saygılı bir toplum, kadın-erkek eşitliği, sanat ve estetiğe değer veren bir kültür ve barışçı bir dış politika, uygarlık seviyesinin temel göstergeleridir.

Atatürk’ün Muasır Medeniyet Yolundaki Reformları

Atatürk, Osmanlı’nın enkazından devraldığı genç Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine taşımak için hemen her alanda köklü reformlar gerçekleştirdi. Bir toplum mühendisi titizliğiyle, Türk toplumunun kurumlarını, zihniyetini ve yaşam biçimini yeniden şekillendirdi. Aşağıda, Atatürk’ün önderlik ettiği başlıca devrimler ve kalkınma hamleleri özetlenmiştir:

  • Siyasal Devrimler (Cumhuriyet ve Demokrasi): Atatürk, halkın egemenliğine dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ederek (29 Ekim 1923) saltanat yönetimine son verdi. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi yeni devletin temeli oldu. Atatürkçü düşünce sistemi, sadece padişahın kişisel egemenliğini yıkmakla kalmamış, onun yerine halkın kendi kendini yönetmesini, yani demokrasiyi getirmeyi amaçlamıştır . Bu doğrultuda Atatürk, çok partili siyasi hayata geçiş için de girişimlerde bulundu: 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi muhalefet partilerinin kurulmasına bizzat zemin hazırladı. Her ne kadar bu erken denemeler kısa ömürlü olsa da, Atatürk’ün amacı Türkiye’yi tek parti idaresinden çıkarıp özgür seçimli, çoğulcu bir demokrasi rayına oturtmaktı. O, gerekirse tek adam olarak yönetebilecekken, milli egemenlik ve meclis hâkimiyeti prensiplerinden taviz vermemiş; tüm yetkileri millete devreden Cumhuriyet rejimini Türk halkına en layık yönetim biçimi olarak görmüştür.
  • Hukuk ve Laiklik Reformları: Atatürk, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmanın önündeki en büyük engellerden birinin eskimiş ve dinî temellere dayalı hukuk sistemi olduğunu biliyordu. Bu yüzden kapsamlı bir hukuk devrimi yaparak laik ve modern kanunlar yürürlüğe koydu. 1924’te Halifelik makamını kaldırarak ve Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’ni (Şeriat işleri bakanlığını) kapatarak din işlerini devlet yönetiminden ayırdı. 1926 yılında Türk Medenî Kanunu’nu İsviçre’den iktibas edip yürürlüğe soktu; böylece evlilik, miras, boşanma gibi medeni meselelerde kadın-erkek eşitliğine dayalı, laik hükümler benimsendi. Aynı yıl Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu gibi temel yasalar da Avrupa örnek alınarak hazırlandı. Bu adımlar sayesinde yüzyıllardır uygulanan şeriat ve mecelle hükümleri terk edildi, hukuk sistemi laik bir temele oturdu. Atatürk’ün hukuk reformları, “kanun önünde eşitlik” ilkesini getirdi ve Türkiye’nin çağdaş dünya tarafından medenî bir devlet olarak tanınmasına zemin hazırladı. Öyle ki Lozan’da alay konusu edilen eski düzenin yerine, kısa sürede asrî (çağdaş) bir kanun sistemi kurulmuştur . Laikliğin 1937’de anayasaya girmesiyle de, din ve devlet işleri ayrılığı anayasal güvence kazandı. Bu reformlar, Türkiye’yi din istismarına dayalı gerici politikalardan kurtarıp modern ulus devlet çizgisine oturttu.
  • Toplumsal Devrimler ve Kadın Hakları: Atatürk, Türk toplumunun çağdaşlaşması için günlük yaşam ve sosyal alanlarda da devrimler gerçekleştirdi. 1925’te Kılık-Kıyafet Devrimi ile fes yerine şapka kullanımı yaygınlaştırıldı, böylece toplumda Batı standartlarında bir giyim kültürü benimsendi. Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması (1925) ile ortaçağ zihniyetini temsil eden tarikat kurumları lağvedildi. Takvim, saat ve ölçülerde uluslararası sistem kabul edilerek (1925) ekonomik ve sosyal hayat dünya ile uyumlu hale getirildi. “Efendi, bey, paşa” gibi unvanların kaldırılması ve 1934’te Soyadı Kanunu’nun getirilmesiyle herkesin eşit vatandaş sayılacağı modern bir toplumsal kimlik oluşturuldu. Bu kapsamlı sosyal dönüşümün en önemli boyutlarından biri de kadın hakları alanındaydı. Atatürk, kadınların toplumda hak ettikleri konuma gelmesini, gerçek bir uygarlık için şart görüyordu. Medenî Kanun’la kadınlara erkeklerle eşit miras ve boşanma hakları tanındı; poligami (çok eşlilik) kaldırıldı. Eğitim ve çalışma hayatında kadın-erkek eşitliği ilkesel olarak kabul edildi. En dikkat çekici adımlardan biri, siyasî hakların kadınlara verilmesi oldu: Türk kadını 1930’da belediye seçimlerinde, 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına kavuştu . Bu, o dönem pek çok Batılı devletten bile ileride bir gelişmeydi – örneğin Fransa’da kadınlar 1944’te, İtalya’da 1945’te, İsviçre’de ancak 1971’de bu hakka erişebilmiştir. Atatürk’ün önderliğinde kadınlar sosyal ve siyasi hayatın eşit vatandaşları haline gelirken, Türkiye Cumhuriyeti kadın haklarında çağının öncü ülkelerinden biri olmuştur. Bu sayede Türk kadını, eğitime, mesleklere ve meclise aktif katılım imkânı bulmuş; toplumun bütün potansiyelinin çağdaş uygarlık yolunda seferber edilmesi sağlanmıştır.

  • 1928’de Sivas’ta yeni Türk alfabesinin halka tanıtılması. Eğitim ve Kültür Devrimleri: Atatürk, eğitim alanında kökten değişiklikler yapmadan bir milletin çağı yakalayamayacağının bilincindeydi. Bu yüzden 3 Mart 1924’te çıkarılan Öğretimin Birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) Kanunu ile dinî medreseleri kapatarak eğitimi tek çatı altında topladı ve Millî Eğitim Bakanlığı’na bağladı. Osmanlı’daki çok başlı, çağ dışı eğitim düzeni yerini laik ve bilimsel bir eğitim sistemine bıraktı . Atatürk, okuryazar bir toplum yaratmak için 1928’de Harf Devrimi’ni gerçekleştirdi: Arap alfabesi yerine Latin temelli yeni Türk alfabesi kabul edildi. Bu devrim, okuma yazma öğrenimini son derece kolaylaştırdı ve bir kültür seferberliği başlattı. Millet Mektepleri açılarak her yaştan insan yeni alfabeyle eğitildi; bizzat Atatürk kara tahta başında halka dersler verdi. Okuryazarlık oranı kısa zamanda katlanarak arttı (Osmanlı’dan kalan %10 civarı okuryazarlık, Cumhuriyet’in ilk on yıllarında hızla yükseldi). Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak için kız ve erkek çocukların birlikte okumasına önem verildi; karma eğitim yaygınlaştı. 1933’te İstanbul Üniversitesi’nin (Darülfünun) reformuyla modern üniversite sistemi kuruldu, yurt dışından ünlü bilim insanları getirtilerek yükseköğretimde kalite yükseltildi. Ayrıca birçok genç öğrenci mühendislik, tıp, fen gibi alanlarda öğrenim görmeleri için Avrupa’ya gönderildi. Atatürk sadece temel eğitimde değil, kültür ve bilim kurumlarının tesisinde de öncülük etti: 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu kurularak milli tarihimizin ve dilimizin araştırılması teşvik edildi . Bu sayede Türk milletinin köklü tarihi mirası ortaya çıkarılmış, dilde sadeleşme ve Türkçenin bilim dili haline gelmesi sağlanmıştır. Atatürk, güzel sanatlara ayrı bir önem verdi; konservatuvarlar, opera ve tiyatro kurumları kurulmasına ön ayak oldu. Onuncu Yıl Nutku’nda “Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir” diyerek sanatın uygarlık ölçütü olduğunu belirtmiş , sanatçı yetişmesini desteklemiştir. Eğitim ve kültür alanındaki bu atılımlar, fikren özgür, kültürlü ve vatansever nesiller yetiştirerek Türkiye’nin çağdaş medeniyet yarışında kalıcı bir yer edinmesini amaçlamıştır.
  • Ekonomik Kalkınma Hamleleri: Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine ekonomik bakımdan yaklaşmak için genç Cumhuriyet büyük bir kalkınma atağı başlattı. Osmanlı’nın çöküş döneminde yabancıların açık pazarı haline gelen, kapitülasyonlarla ekonomisi teslim alınan ülke, hızla üretim odaklı ve bağımsız bir yapıya kavuşturulmaya çalışıldı. 1923’te İzmir İktisat Kongresi toplanarak “Misak-ı İktisadi” (Ekonomik Yemin) ilan edildi ve millî ekonominin prensipleri belirlendi. İlk olarak tarımda dönüşüm hedeflendi: Aşar adıyla bilinen küçük çiftçiyi ezen ağır vergiler 1925’te kaldırıldı , köylüye üretim özgürlüğü ve teşvikler sağlandı (“Köylü milletin efendisidir” sözü bu dönemde hayat buldu). Ziraat Bankası yaygınlaştırıldı, tarım kredi kooperatifleri kuruldu, modern teknikleri öğretmek üzere örnek çiftlikler açıldı (Atatürk’ün bizzat kurduğu Ankara’daki Orman Çiftliği buna örnektir). Erozyon ve sel kontrolü için ağaçlandırma seferberliğiyle milyonlarca fidan dikildi, sulama kanalları yapıldı . Bu çabalarından dolayı Atatürk, Anadolu köylüsünce “Türk tarımının babası” olarak anılmıştır . Tarımda sağlanan gelişmeler, sanayileşmenin finansmanına yönlendirildi. 1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak özel sektöre fabrika kurması için teşvikler verildi ; ancak beklenen atılım gelmeyince devlet eliyle sanayileşme politikası benimsendi. 1933’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya kondu. Devlet, Sümerbank ve Etibank gibi kurumları kurarak temel sanayi yatırımlarını üstlendi. Kısa sürede tekstil, maden, demir-çelik, kâğıt, kimya, cam, şeker gibi sektörlerde birçok fabrika kuruldu. Ağır sanayi üretimi 1930’lar boyunca %150 gibi büyük bir artış gösterdi . Bu sayede 1920’lerin başında kişi başına birkaç yüz dolar gelir düşen yoksul bir ülke, 1930’ların sonunda kişi başına millî gelirini yaklaşık 800$’dan 2000$ seviyesine çıkararak Japonya ile aynı düzeye getirmişti . Bu, genç Türkiye’nin ekonomide katettiği büyük mesafenin göstergesiydi. Ayrıca demiryolu yapımına hız verilerek Anadolu’nun dört bir yanını bağlayan binlerce kilometrelik demir yolu inşa edildi, limanlar iyileştirildi. Millî ekonomiyi dış şoklara karşı korumak amacıyla 1930’da Merkez Bankası kuruldu, milli para güçlendirildi. Tüm bu ekonomik hamleler, Türk halkının refahını artırmak ve “siyasi ve ekonomik istiklal” ilkesini pekiştirmek içindi. Atatürk, tam bağımsızlık hedefine ancak ekonomik bağımsızlıkla ulaşılabileceğinin bilinciyle, ülkenin kendi kendine yeter üretken bir yapıya kavuşması için seferberlik ilan etmiştir.
  • Askerî Modernizasyon ve Havacılık: Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, yeni Türk devletinin barışçı dış politikasının özeti olmuştur. O, ülke içinde huzuru, dünyada barışı hedefleyen bir liderdi. Ancak bu, savunmanın ihmal edileceği anlamına gelmiyordu. Modern ve güçlü bir ordu tesis etmek, ülkenin bağımsızlığını korumak için şart görülüyordu. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan miras kalan milli orduyu çağın gereklerine uygun şekilde yeniden düzenledi. Harp sanayiinin kurulmasına öncülük ederek 1924’te Makina ve Kimya Endüstrisi’nin temellerini attı (Kırıkkale’de silah fabrikaları gibi). Orduda eğitim görmek üzere genç subaylar Avrupa’nın askerî okullarına gönderildi, yeni teknikler benimsendi. Özellikle havacılık alanı Atatürk’ün çok önem verdiği bir gelecekti. Uçakların savaşların seyrini değiştirdiğini görerek, daha 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti’ni (bugünkü Türk Hava Kurumu) kurdurdu. Halkın bağışlarıyla uçak filoları oluşturuldu, pilot yetiştirmek için okullar açıldı. Atatürk’ün veciz bir şekilde ifade ettiği gibi: “İstikbal göklerdedir. Göklerini koruyamayan uluslar, yarınlarından asla emin olamazlar.” Bu sözüyle havacılığın ve gökyüzünün önemini vurgulamış, gençlere havacılığı bir ideal olarak göstermiştir . Nitekim “Kanatlı bir gençlik, memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir” diyerek Türk gençlerini pilotluğa ve havacılık teknolojilerine yönlendirmiştir . 1930’ların başında Kayseri’de uçak fabrikası kurulması, Vecihi Hürkuş gibi milli havacılık öncülerinin desteklenmesi hep bu vizyonun ürünüdür. Atatürk, kara, deniz ve hava kuvvetleriyle donanımlı, çağdaş teçhizatlı bir ordu yaratırken, aynı zamanda harbe girmeden barışçı yollarla sorunları çözmeye odaklanmıştır. Onun döneminde Türkiye, komşularıyla dostluk anlaşmaları imzalayarak bölgesinde barış unsuru olmuş, dünyaya da kolektif güvenlik ve barış mesajları vermiştir. Böylece, güçlü ama barışçı bir Türkiye imajı, çağdaş uygarlığın saygın bir üyesi olmanın temel şartı olarak perçinlenmiştir.
  • Bilim ve Sağlık Alanındaki Hamleler: Atatürk, bilimi ve akılcılığı devlet yönetiminin ve toplumsal hayatın merkezine koymuştur. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözüyle bilinen Atatürk, her işte bilimsel yönteme başvurmayı öğütlemiştir. Onun döneminde kurulan MTA (Maden Tetkik Arama), Rasathane (gözlemevi), Halk Sağlığı Enstitüsü gibi kuruluşlar, bilimsel ilerlemeyi destekleme çabasının ürünüdür. Atatürk ayrıca tıpta ve sağlıkta ilerlemeyi, milletin çağdaşlaşmasının bir parçası saymıştır. Ülkede modern hastaneler kurulmuş, salgın hastalıklarla mücadele edilmiş, çok sayıda doktor ve sağlık görevlisi yetiştirilmiştir. “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözü, Atatürk’ün Türk doktorlarının bilgisine ve yetkinliğine duyduğu güveni göstermektedir. O, son nefesine dek uluslararası düzeyde donanımlı bir tıp camiası oluşması için destek vermiş, tıp eğitimini çağdaşlaştırmıştır. Tıp fakülteleri ve sağlık okulları onun döneminde yapılandırılmış; kendisi de hastalığı süresince Türk doktorlarının çabalarıyla hayata tutunmuştur. Bilim ve sağlık alanındaki bu gelişmeler, Türk insanının hem zihnen hem bedenen sağlıklı ve üretken bireyler olmasını sağlamış, böylece toplumun genel refah ve uygarlık düzeyi yükselmiştir.
  • Din Hizmetlerinde Reform ve Aydınlanma: Atatürk’ün laiklik ilkesi, dinî inançların devlet ve eğitim işlerine karışmamasını sağlarken, toplumun dinini doğru kaynaklardan öğrenmesi için de yenilikler getirdi. 3 Mart 1924’te Hilafet’in kaldırılmasıyla birlikte kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, işte bu amaçla teşkil edildi. Diyanet, yüzyıllar boyunca tarikatlar ve cahil kişiler eliyle yozlaştırılan dinî hayatı düzene koymak, halkın din duygularını sömüren sahtekârlara engel olmak için aydın din adamları yetiştirmek üzere kuruldu . Atatürk bu kurum aracılığıyla, milleti cahillikten ve dinin istismarından kurtarmayı hedefledi . Gerçek din bilgisi, yetkin ulema tarafından halka aktarılacak; hurafelerle, batıl inançlarla mücadele edilecekti. Diyanet’in kurulmasından hemen sonra, Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesi projesi bizzat Atatürk tarafından başlatıldı. 1925 yılında Mehmet Âkif Ersoy ve Elmalılı Hamdi Yazır’a bir Kur’an tercümesi ve tefsiri hazırlamaları görevi verildi, hükümet bu iş için 20 bin lira gibi o zaman için büyük bir bütçe ayırdı . Amaç, Türk halkının asırlardır ezberden okuduğu kutsal kitabın anlamını doğrudan doğruya anlayabilmesiydi. Atatürk “Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar; Kur’an Türkçe olmalıdır. Türk, Kur’an’ın arkasından gidiyor fakat ne dediğini anlamıyor… Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” diyerek bu çabanın arkasındaki fikri açıkladı. Sonuç olarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kur’an’ın Türkçe meal ve tefsiri tamamlandı, ayrıca hutbelerin Türkçe okunması ve halka dini konuları akılcı bir dille anlatan yeni kitapların yazılması sağlandı . Örneğin 1928’de “Yeni Hutbeler” derlemesi yayımlanarak camilerde okutuldu; okullar için “Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri” kitabı hazırlandı . Bütün bu adımlar, din alanında da aydınlanma getirmiş; halkın dinî ve manevi ihtiyaçlarının doğru şekilde karşılanmasını, din kisvesi altında hurafelerin yayılmasının önlenmesini sağlamıştır. Atatürk’ün din politikası, özünde “dinin aslını halka öğretmek, dini siyasete ve çıkar ilişkilerine alet ettirmemek” şeklinde özetlenebilir . Bu sayede Türk toplumu, bir yandan laik ve bilimsel bir devlet düzenine kavuşurken, diğer yandan İslam dinini öz kaynağından öğrenme imkanına erişmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Atatürk’ün çizdiği şekilde ilk yıllarda yüz binlerce Kur’an ve hadis tercümesi bastırmış, halkın anlayacağı dilde yayınlar yapmıştır . Sonuçta din konusunda bilinçli ve hurafelerden arınmış bir nesil yetişmesi hedeflenmiştir.

Yukarıda özetlenen devrimler ve politikalar sayesinde, Atatürk kısa sayılabilecek bir zamanda Türkiye’nin çehresini değiştirmeyi başardı. Orta Çağ kurumlarıyla yönetilen, okuma yazma oranı çok düşük, teknoloji ve sanayiden mahrum bir imparatorluk bakiyesi, 15 yıl gibi bir sürede çağdaş bir ulus-devlete dönüştü. Atatürk’ün ifadesiyle, “Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda… elinde tuttuğu meşale müspet ilimdir.” Gerçekten de Türk milleti, Atatürk’ün yol göstericiliğinde akıl ve bilim meşalesini rehber edinerek ilerledi. 1930’ların sonunda Türkiye, pek çok alanda çağdaş dünyanın saygın bir üyesi haline gelmişti. Atatürk, milletine duyduğu güvenle “Türk milletinin büyük bir millet olduğunu bütün medeni âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır” diyerek geleceğe umutla bakıyordu. O’nun “muasır medeniyet” hedefi, sadece kendi döneminin değil, gelecek kuşakların da ufkunu aydınlatan bir ülkü olarak belirlendi. Netice itibarıyla Atatürk, gerçek bir vatansever ve ileri görüşlü bir lider olarak, Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmek ve hatta onu aşmak için hayatı boyunca durmaksızın çalışmış; ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlardaki devrimleriyle Türkiye’nin önünde yeni bir ufuk açmıştır. Bu sayede Türk milleti, uzun süre küçümsenip “hasta adam” olarak görülen bir imparatorluğun mirasından, onurlu, bağımsız ve çağdaş dünyada hak ettiği yeri alan bir cumhuriyet yaratmayı başarmıştır. Atatürk’ün vizyonu doğrultusunda yürüyen Türkiye, “muasır medeniyetler” ailesinde saygın bir yer edinmiş ve O’nun deyimiyle “Türklüğün unutulmuş medeni vasfı, yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğmuştur”.

Kaynaklar:

  1. Sulhi Dönmezer, “Atatürk ve Çağdaşlaşmada İnsan Prototipi,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1993 – Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesi” derken Batı toplumlarının düzeyini kastettiğini belirten analiz .
  2. Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku (29 Ekim 1933) – “Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” ve kalkınma hedeflerini içeren tarihi konuşma metni .
  3. Saim Keskin, “Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Konusundaki Sözleri,” Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1982 – Atatürk’ün millî kültürü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma amacını vurgulayan çalışma .
  4. Hamza Eroğlu, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1985 – Atatürk’ün barışçıl dış politikasının ve modern devlet anlayışının incelendiği makale.
  5. Atatürk Devrimleri – Vikipedi (tr.wikipedia.org) – Atatürk inkılaplarının amacı ve kronolojisi hakkında bilgi; Kastamonu konuşmasındaki “Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak” ifadeleri ve ekonomik gelişme verileri.
  6. Anadolu Ajansı, “Kadınlar Hangi Ülkede Ne Zaman Seçme ve Seçilme Hakkı Elde Etti?” (5 Aralık 2022) – Türk kadınına 1930-34’te tanınan siyasi hakların dünya ile mukayesesi .
  7. Çağla Şahin, “Atatürk’ün Diyanet İşlerini Kurma Amacı Neydi?” (sonhaber16.com, 03.06.2021) – Atatürk’ün Diyanet’i kurarak halkı din konusunda aydınlatma ve din istismarını önleme gayesini anlatan yazı .
  8. Türk Hava Kurumu (thk.org.tr) resmi sitesi, “Atatürk ve Havacılık” – Atatürk’ün havacılığa verdiği önemi ve “İstikbal göklerdedir” sözünü aktaran metin .
  9. Belleten Dergisi, “Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi,” Cilt 52, Sayı 204, 1988 – Atatürk’ün radikal modernleşme anlayışını (teknik ve manevi tüm unsurlarıyla) ele alan akademik makale .
  10. Karabağlar Atatürk Lisesi, “Atatürk ve Demokrasi” (MEB) – Atatürkçü düşüncede milli egemenlik ve demokrasi ilişkisini açıklayan kaynak; Atatürk’ün halk yönetimini tesis etme amacını vurgular.

Views: 22

Leave a reply

Back to site top