Totaliter Rejimlerde Eğitimin İşlevi: Zihinlerin Fethi ve İtaatin Kurumsallaşması

Eğitim yalnızca bireyleri bilgiyle donatmakla kalmayıp, aynı zamanda onları bir ideolojiye, bir dünya görüşüne ya da bir rejime göre biçimlendirme potansiyeline sahip güçlü bir araçtır. Bu nedenle tarihteki totaliter rejimlerin eğitime bu denli önem vermesi, aslında tesadüfi bir tercih değil; sistematik bir stratejidir. Çünkü totaliter devletler için toplumu yönetmenin en kalıcı ve etkin yolu, zihinleri erken yaşta şekillendirmektir.

Eğitimin Totaliter Rejimler Açısından Önemi

Totaliter bir devlet yapısında eğitim, bir düşünce sistemini yeniden üretmenin başlıca aracıdır. Yani sadece bir vatandaş yaratılmaz; “rejimin vatandaşı” yaratılır. Bu yaklaşımda eğitim:

  • Sorgulamayan bireyler üretmek,
  • Tek sesli bir toplum inşa etmek,
  • Lider kültünü içselleştirmek,
  • İdeolojiyi kutsallaştırmak
    amaçlarıyla kullanılır.

Eğitim, bu çerçevede sadece okul duvarları içinde sınırlı kalmaz. Kitaplardan afişlere, çocuk kulüplerinden marşlara kadar her şey, bireyi kuşatan bir ideolojik çemberin parçası haline gelir.

Tarihten Totaliter Eğitim Politikalarına Örnekler

Nazi Almanyası (1933–1945)

Adolf Hitler, eğitimi “ırksal saflık” ideolojisinin bir taşıyıcısı haline getirdi. Okullar, Yahudi karşıtı söylemlerin ve “Ari ırk üstünlüğü”nün sistematik şekilde öğretildiği mekânlara dönüştürüldü. Öğretmenler Nazilere sadakat yemini etti, öğrenciler Führer’e bağlılıklarını göstermek zorundaydı.

  • Hitlerjugend (Hitler Gençliği) gibi gençlik örgütleri, fiziksel eğitimle ideolojik öğretiyi birleştirerek çocukları paramiliter bir sadakat sistemine dahil etti (Koonz, 2003).

Sovyetler Birliği (Lenin – Stalin Dönemi)

Marksist-Leninist ideolojinin temel hedefi, “yeni bir insan” (Homo Sovieticus) yaratmaktı. Bu insan, kolektif çıkarı bireysel çıkarın üstünde görecek, rejime mutlak sadakat gösterecekti. Eğitim sistemi buna göre yeniden yapılandırıldı.

  • Din öğretileri sistem dışı bırakıldı; komünist tarih anlatısı temel alındı.
  • Okul kitapları sık sık revize edilerek Stalin’in anlatısını meşrulaştırmaya hizmet etti (Fitzpatrick, 1999).
  • Öğrenciler, Lenin’e adanmış şiirlerle, Stalin’in portreleriyle büyüdü.

Mao Çin’i – Kültür Devrimi (1966–1976)

Mao Zedong, eğitimi “burjuva düşüncesinin temizleneceği bir alan” olarak tanımlamıştı. Bu nedenle üniversiteler kapatıldı, entelektüeller aşağılandı ve öğrenciler Kızıl Muhafızlar adı altında rejim karşıtlarına saldırmak üzere örgütlendi.

  • Müfredatlar Mao’nun “Küçük Kırmızı Kitabı” çerçevesinde şekillendirildi.
  • Geleneksel kültürel değerler “gerici” ilan edilerek ortadan kaldırıldı (Lovell, 2019).

Kuzey Kore

Eğitim sisteminin merkezinde Kim ailesine bağlılık yer alır. Okul kitapları, matematik problemlerini bile liderin başarılarıyla ilişkilendirerek öğrencinin zihinsel dünyasını tek bir eksende yapılandırır.

  • Alternatif bilgiye erişim yoktur. İnternet, yabancı yayınlar ve bağımsız düşünce yasaktır.
  • İdeolojik içerikler sadece sınıfta değil, oyunlarda ve şarkılarda da kendini gösterir (Demick, 2009).

İran İslam Cumhuriyeti (1979–Günümüz)

İran’da eğitim sistemi, İslami değerler üzerine yeniden inşa edildi. Seküler bilimler geri plana atılırken, dini eğitimin oranı artırıldı. Kadın-erkek ayrımı, ders içeriklerinde dahi görülmektedir.

  • Okullarda Şii İslam esas alınır; eleştirel laik düşünce bastırılır.
  • İslam Devrimi anlatısı, tarih kitaplarının ana omurgasını oluşturur.

Eğitimin Hedeflediği “Başarı”

Totaliter rejimler için başarı; özgür bireyler yaratmak değil, “itaatkâr kitleler” oluşturmaktır. Eğitim yoluyla ulaşılmak istenen hedef:

  • Bireyin değil kitlenin güçlendirilmesidir.
  • Tek doğruya inanan bir nesil yetiştirilmesidir.
  • Rejimin propagandasını sorgulamadan aktaran bir öğretmenler kuşağı inşa edilmesidir.

Bu başarı, kısa vadede toplumsal “istikrar” gibi görünebilir. Ancak uzun vadede yaratıcılık, bilimsel gelişim, toplumsal ilerleme gibi alanlarda ağır bedelleri beraberinde getirir. Çünkü bireysel düşünce bastırıldığında, ilerlemenin en temel dinamiği ortadan kalkar.

Günümüzde Devam Eden Uygulamalar

Bugün de bazı baskıcı rejimlerde bu uygulamaların benzerlerini görüyoruz:

  • Medya ve eğitimde lider kültü yüceltiliyor.
  • Eleştirel düşünceye sahip akademisyenler görevden alınıyor.
  • Evrensel değerler yerine, yerli ideolojiler kutsanıyor.
  • Alternatif tarih anlatıları “ihanet” ya da “yabancı müdahalesi” olarak kodlanıyor.

Yani totaliter eğitim modeli, sadece tarihin bir sayfasında kalmış değil; çağdaş biçimlere uyarlanmış halde yaşamaya devam ediyor.

Sonuç

Ben bu yazıyı kaleme alırken bir kez daha şuna ikna oldum: Eğitim, bir toplumun kaderini belirleyen stratejik bir güçtür. Totaliter rejimler bu gücü, zihinleri fethetmek ve nesilleri dönüştürmek için kullanmıştır. Bu örnekler bize sadece geçmişin karanlık sayfalarını değil, bugünün baskıcı eğilimlerini de anlamak için bir pusula sunar.

Bu nedenle özgür düşüncenin teminat altına alındığı, sorgulamanın teşvik edildiği, çoğulculuğun ve bilimsel objektifliğin korunduğu eğitim modellerini savunmak, sadece pedagojik değil, aynı zamanda etik ve politik bir sorumluluktur.

Kaynakça

  • Koonz, C. (2003). The Nazi Conscience. Harvard University Press.
  • Fitzpatrick, S. (1999). Everyday Stalinism: Ordinary Life in Extraordinary Times: Soviet Russia in the 1930s. Oxford University Press.
  • Lovell, J. (2019). Maoism: A Global History. Bodley Head.
  • Demick, B. (2009). Nothing to Envy: Ordinary Lives in North Korea. Spiegel & Grau.

Views: 3

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to site top
Creative Commons License
Except where otherwise noted, the content on this site is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.