Yapay Zeka Şuur Kazanacak Mı? Hayır, Ama Şimdiden Toplumu Şekillendiriyor

Yapay zekâ hakkında kamuoyunda en çok tartışılan sorular genellikle şu minvalde oluyor: “Yapay zekâ bir gün şuur kazanacak mı?”, “İnsanlığı ele geçirip bizi yok edecek mi?” ya da “Yapay zekâ bir hak öznesi haline gelebilir mi?” Bu soruların peş peşe dizildiği televizyon tartışmalarında, sosyal medya paylaşımlarında ya da köşe yazılarında aslında çok daha temel ve güncel bir sorun göz ardı ediliyor: Yapay zekâ, şu an zaten toplumları etkiliyor ve kötüye kullanım potansiyeliyle ciddi tehditler barındırıyor.
ChatGPT’nin ilk versiyonu olan GPT-3.5, Kasım 2022’de OpenAI tarafından kamuoyuna sunuldu. Ardından geliştirilen GPT-4, 2023 yılında tanıtıldı. Yani bu yazıyı kaleme aldığım gün itibarıyla yaklaşık 3,5 yıldır bu yeni nesil yapay zekâ sistemleri hayatımızın bir parçası.
Ancak bu geçen zaman içinde dikkatler genellikle bilim kurguya kaçan spekülasyonlara kaydı. “Şuur kazanır mı?” sorusu, sanki bugünü değil de bin yıl sonrasını konuşuyormuşuz gibi bir uzaklık hissi yaratıyor. Oysa bugün elimizde çok daha somut, acil ve gerçek tehlikeler var. Üstelik bu tehlikeler yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda siyasal, sosyolojik ve etik birer mesele.
Gerçeğe Çok Yakın, Ama Sahte

Yapay zekânın bugün itibarıyla ulaştığı içerik üretim kapasitesi, görselden sese, metinden videoya kadar nitelikli ve gerçek ayırt edilemez çıktılar üretme noktasına geldi. Bu şu demek: Artık bir siyasetçinin ağzından çıkmış gibi görünen bir konuşma, aslında hiçbir zaman yapılmamış olabilir. Bir ekonomi bakanının yapmadığı bir açıklama, borsalarda suni dalgalanmalara neden olabilir. Bir muhalefet lideri hakkında servis edilen deepfake bir video, seçmen tercihini kökten etkileyebilir. İşte asıl tehlike budur. Yapay zekâ şuur kazanmadan önce bile toplumları yönlendirme gücüne sahiptir.
Eğitim: En Zayıf Halkamız

Tüm bu gelişmelerin karşısında, halkın bilinç düzeyi ne yazık ki yeterli değil. Medya okuryazarlığı, dijital farkındalık, doğrulama alışkanlığı gibi kavramlar hâlâ çok sınırlı kitlelerde var. Oysa artık şu temel eğitimi küçük yaşlardan itibaren vermemiz gerekiyor: “Gördüğünüz her şeye inanmayın. Paylaşmadan önce kontrol edin. En az üç kaynaktan doğrulama yapın.”
Ancak burada önemli bir sorun daha var: Bu eğitimin verilmesi, her zaman iktidarların işine gelmez. Özellikle eğitim seviyesi düşük, sorgulama kültürünün gelişmediği ülkelerde medya okuryazarlığı demek, halkın artık her söylenene inanmayacağı bir toplum yapısı demektir. Bu da otoriter zihniyetlerin arzu edeceği bir şey değildir. Çünkü propaganda ancak sorgulamayan kitleler üzerinde işler.
Sorun Eğitimle Aşılabilir, Ama İrade Gerekli

Medya okuryazarlığı artık yalnızca haberleri ayıklamak için değil, yapay zekâ tarafından oluşturulmuş sahte içeriklerin fark edilmesi için de bir zorunluluktur. Bu eğitim, yalnızca bireysel bir meziyet değil, bir toplumsal savunma mekanizmasıdır. Okullarda, sosyal medyada, aile ortamında bu konunun işlenmesi; çocukların daha küçük yaşlardan itibaren dijital farkındalık kazanması gerekir.
Ancak, tüm bu eğitim seferberliğinin gerçekleşmesi için önce bir irade gerekir. Bugün ne yazık ki bu iradenin olup olmadığından emin değilim. Halkın canı yanmadan önlem alınmayacağı gibi, yöneticiler de halkın canının yanmasından endişe etmediği sürece bu tip girişimlere sıcak bakmaz. Bu nedenle biz bireylere düşen görev daha da artıyor: Kendimizi eğitmek, çevremizi bilinçlendirmek ve gördüğümüz her içeriği sorgulamak.
Yapay zekâ belki bir gün insan şuuruna yaklaşabilir. Ama ondan önce, bizim bilinçlenmemiz gerekiyor.
Views: 5




















