Denizlerin Serbest Kullanımı İlkesi: Uluslararası İlişkilerde Tarihsel Gelişim ve Stratejik Önemi

Uluslararası ilişkilerde denizlerin serbest kullanım ilkesi, yüzyıllar boyunca devletlerarası dengeyi ve denizlerin paylaşımını düzenleyen en temel ilkelerden biri olmuştur. Bu ilke, yalnızca hukukî bir çerçeve değil; aynı zamanda ticaretin, güvenliğin ve egemenlik tartışmalarının merkezinde yer alır. Peki bu ilke nereden doğdu, nasıl gelişti ve günümüzde neden hâlâ bu kadar kritik?
İlk Kez Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Denizlerin serbest kullanımı fikri ilk kez 17. yüzyıl başlarında Hollandalı hukukçu Hugo Grotius tarafından dile getirildi. 1609 yılında yayımlanan Mare Liberum (Serbest Deniz) adlı eseriyle Grotius, hiçbir devletin açık denizler üzerinde egemenlik kuramayacağını, bu alanların tüm insanlığın ortak malı olduğunu savundu. Bu düşünce, özellikle o dönemde sömürgeci güçler arasında ticaret yolları ve deniz egemenliği konularında yaşanan rekabetin hukuki çerçevesini oluşturmak için ortaya atıldı.
Grotius’un yaklaşımı, Portekiz’in denizlerde kurmaya çalıştığı tek taraflı egemenlik iddialarına karşı bir tepkiydi. O dönemde ticaret yollarını denetim altına almak isteyen denizci imparatorluklar, kendi çıkarlarını korumak adına bazı denizleri “kapalı deniz” (mare clausum) ilan etmeye çalışıyordu. Grotius, buna karşı çıkarak “açık denizlerin” herkesin kullanımına açık olması gerektiğini savundu.
İlke Ne Anlama Gelir?

Denizlerin serbest kullanımı ilkesi, esasen şu iki temel noktaya dayanır:
- Açık denizlerde egemenlik kurulamaz: Hiçbir devlet açık denizlerde (kıta sahanlığının ötesinde) egemenlik iddia edemez.
- Tüm devletler eşit kullanım hakkına sahiptir: Açık denizler tüm uluslara ticaret, seyrüsefer, balıkçılık ve araştırma gibi amaçlarla serbestçe kullanıma açıktır.
Bu çerçevede ilke, denizlerde serbest ticaretin ve iletişimin devamlılığını sağlarken, sömürgecilik sonrası dünya düzeninde de kaynak paylaşımı ve güvenlik dengesi açısından temel dayanak olmuştur.
Neden Önemlidir?
Günümüzde bu ilkenin önemi çok daha fazla hissedilmektedir. Bunun birkaç temel nedeni var:
- Ticaretin büyük bölümü deniz yoluyla yapılır: Bugün küresel ticaretin yaklaşık %90’ı denizler üzerinden gerçekleşmektedir. Denizlerin serbest kullanımı, dünya ekonomisinin sürekliliği için vazgeçilmezdir.
- Enerji kaynakları ve stratejik geçiş yolları: Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveyş Kanalı gibi stratejik geçiş noktalarında yaşanabilecek her türlü sınırlandırma, küresel enerji güvenliğini ve ticareti doğrudan etkiler.
- Askerî ve siyasi gerginlikler: Güney Çin Denizi gibi bölgelerde yaşanan egemenlik tartışmaları, bu ilkenin ihlal edilmesi durumunda nasıl krizlere yol açabileceğini gösteriyor.
- Küresel yönetişim açısından bir mihenk taşı: 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) bu ilkeyi açık şekilde tanımakta ve açık denizlerin serbestliği ilkesini uluslararası hukuk normu haline getirmektedir.
Günümüzde Tartışmalar ve İstisnalar
Her ne kadar denizlerin serbest kullanımı ilkesi geniş çapta kabul görse de, bazı konularda tartışmalar sürmektedir:
- Özel ekonomik bölgeler (EEZ): Devletler, karasularının ötesindeki bazı alanlarda ekonomik haklar talep edebilmektedir. Bu durum, serbest kullanım ilkesini zaman zaman ekonomik çıkarlarla çatıştırmaktadır.
- Askerî faaliyetlerin sınırlandırılması: Bazı ülkeler, başka devletlerin açık denizlerde askerî tatbikatlar yapmasına karşı çıkmakta; bu da denizlerin gerçekten “ne kadar serbest” olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.
- Çevresel kirlilik ve sürdürülebilirlik: Serbest kullanım ilkesi, bazı aktörler tarafından denizlerin sınırsız kaynak havuzu olarak görülmesine neden olmakta ve bu durum çevresel tehditleri artırmaktadır.
Sonuç
Denizlerin serbest kullanımı ilkesi, tarihte adalet arayışının ve güç mücadelesinin kesişim noktasında doğmuş bir prensiptir. 21. yüzyılda da bu ilke, yalnızca deniz hukukunu değil, aynı zamanda dünya düzenini, ticareti, güvenliği ve çevreyi de doğrudan ilgilendiren temel bir sütun olmaya devam etmektedir.
Uluslararası denge ve küresel iş birliğinin sürdürülebilirliği açısından, bu ilkenin günümüz koşullarına uygun şekilde korunması ve geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Views: 7





















